Ansiklopedilerde Adalar – 5 (Nejat Gülen – Kınalıada, Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi)

ANSİKLOPEDİLERDE ADALAR (5)

9479511605298Artık pek de yararlanılmayan ansiklopedilerden “Adalar” maddelerini ve adalarla ilgili diğer maddeleri bu yazı dizisi altında toplayacağız. Bariz yazım hatası dışında yazarın özgün imlası korunacak ve yazıldığı dönemin yazı ruhu bozulmayacaktır. Beşinci yazı da Tarih Vakfının hazırladığı İstanbul Ansiklopedisinden. Maddeyi yine Nejat Gülen kaleme almış. Yazarken Kınalıada’dan hiç hoşlanmadığını aşırı belli etmiş, biz de kendisinden pek hazzetmedik. Yaşına ihtiram ederek polemiği uzatmıyoruz ancak Adalar arasında ayrımcılık hoşlandığımız bir tutum olamaz.

Melih DALBUDAK, 18/07/2019, Kınalı

 

DÜNDEN BUGÜNE İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ, “KINALIADA”MADDESİ

İstanbul adalarından İstanbul Limanı’na en yakın ve en küçük olanıdır. Eski isimleri, “birinci” anlamına “Proti” ve “bileytaşı” anlamına “Akoni”dir. Türkçe Kınalıada denilmesinin nedeni, üzerinin makilerle kaplı olduğu dönemlerde uzaktan kına renginde bir görüntü vermesidir.

tumblr_nlvy6opszt1tmm2yno1_1280

Kınalıada, İstanbul’a 6,5, Anadolu sahiline 3,5 mil mesafededir; eni 1,5, boyu 1,1 km’dir; üç tepeden oluşmaktadır. Batıdaki Çınar Tepesi ile bu tepenin hemen yanındaki Teşvikiye Tepesi 115 m yüksekliğindedir, iki tepenin arasında Çınarlık denilen bir boyun vardır. Güneye doğru uzanan ve üzerinde Hristos Manastırı’nın bulunduğu Manastır Tepesi’nin yüksekliği ise 93 m’dir.

Kınalıada, öteden beri ağaçtan yoksundur, evvelce bazı yörelerinde zeytin yetiştirilmiştir, iklimi öteki adalara oranla serttir.

Jeolojik yapısı bakımından çok kayalıktır. Bizans zamanında surların yapımında ve onarımında bu adanın taşlarının kullanıldığı bilinmektedir. 19. yy’ın başlarında Tophane Rıhtımı ve Haydarpaşa Limanı inşaatında Kınalıada’dan çıkartılan taşlar kullanılmıştır

Adanın batı ve güneybatısında, çıkartılan taşlar nedeniyle arazi bozulmuş, iki büyük çukur oluşmuştur. Büyük çukura “Megalo Lakka”, küçük çukura da “Mikro Lakka” denirdi. Ayrıca güneyde, deniz kenarındaki Taşocağı denilen yöreden de, son yıllarda sürekli taş çıkartılmıştır.

Bugün vapurla Kmalıada’ya gelirken, daha uzaktan dikkati çeken en önemli özellik, Çınar Tepesi’ndeki büyük televizyon ve radyo antenleridir. Adanın uzaktan beton evlerden oluşan manzarasına karşın, iskele başında, yan yana duran, şirin iki ahşap köşk görülür. Bunlar ikiz Sirakyan evleridir. Yine hemen sahilde üçgen çatısı ve üçgen biçimindeki minaresi ile pek özgün mimari yapısı olan Kınalıada Camii dikkati çeker.168176_493061242718_693782718_5847682_7533597_n

Ada ağaçsız, bahçesiz, tamamen beton binalarla kaplı olmasına karşın, vapur iskelesinden güneye doğru giden çakıllık sahilin tabii bir güzelliği vardır. Adanın güney
doğusunda, içinde olimpik yüzme havuzu da bulunan Kınalıada Su Sporları Tesisleri ve önünde küçük bir liman görülür. Vapur iskelesi son yıllarda büyütülmüş ve modern biçimde yeniden inşa edilmiştir. İskelenin önündeki Ali Boran Meydanı aynı zamanda Kınalıada çarşısının merkezini oluşturur.
Evvelce bu meydanda geniş camekânları olan ferah, güzel, ahşap bir gazino vardı. Adanın iskeleye göre sağ tarafına “Akasya”, sol tarafına eskiden burada bulunan Jarden Gazinosu nedeniyle “Jarden” denilir. İskeleden sola, güneye doğru gidilirken yeni yapılan küçük mendirek ye küçük bir rıhtımdan sonra yine beton evlerle doldurulmuş olan bir sahil görülür.

Kınalıada İskelesi’nden, sahil boyunca güneye doğru uzanan bölgede, eski ahşap yalıların yerine, beton binalar yapılmıştır. Eski liman dolmuştur. Limanın yakınındaki çayırlık futbol alanı halen durmakta ise de çevresi binalarla sarılmıştır. Limanın üstündeki Manastır Tepesi’nde Hristos Manastırı vardır. Tepenin güney yönü taşocaklarıdır. Güneybatıya bakan burunun adı İncir Burnu’dur. Burası Jarden bölgesidir. Jarden’den bir patika ile tepede, kayalar arasında eskiden keşişlerin çile çektiği hücreleri olan Keşişhane’ye gidilir. Keşişhane’nin bugün sadece kalıntıları görülebilmektedir.

Hristos Manastırı’nın batısındaki koyun ismi Manastır Koyu’dur, koyun kuzeyinde “Büyük” ve “Küçük” çukurlar vardır

Öteden beri gerek ev sayısı, gerek nüfusu bakımından Adalar’ın en küçüğü olan Kınalıada uzun yıllar bir köy görünümü vermiş, öteki adalardaki gelişme bu adada görülmemiştir.kinaliada-1925

Kınalıda geçmişte susuz, elektriksiz; yazın bile nüfusu fazla artmayan; genellikle Ermenilerin oturduğu; hekimi, eczanesi olmayan küçük bir yerleşim yeri olmuş; yönetim bakımından da, Heybeliada ve Burgazadası nahiye olduğu zamanlarda dahi Burgazadası’na bağlı bir köy olarak kalmıştır. Halen Adalar İlçesi’nin bir mahallesidir.

Ağaçsız oluşu ve ikliminin sertliği nedeniyle, İstanbul’a en yakın ada olmasına rağmen, diğer adalara oranla, uzun süreler yazlıkçılar tarafından da fazla rağbet görmemiştir. Adaya ilk yerleşenler buradaki Vartan Manastırı nedeniyle, Ermenilerdir. İlk ciddi yerleşim 1833’te başlamış, 1846’da Adalar’a vapur işlemeye başlaması üzerine Ermenilerin sayısı daha da artmıştır. 1857’de Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi ve Nersesyan Ermeni Okulu açılmış, bilahare en ünlüsü Şahap olmak üzere birkaç otel de hizmete girmiştir.

 

Adanın Rum ve Türk nüfusu sınırlı kalmıştır. Ortodoks Panayia Kilisesi ve Rum ilkokulu 1869’da açılmışsa da Rum nüfusu artmamış, Rum ilkokulu 1973’te öğrencisizlikten kapanmıştır. Türk ilkokulu ise 1935’te açılmıştır.

Ada 1946’ya kadar elektriksizdi; sadece bazı yöreler jeneratörle aydınlatılıyordu. Adaya şehir şebekesinden, denizaltından kablo ile elektrik ancak 1947’de gelmiştir.
Kınalıada sudan da yoksundur. Eski zamandan kalma büyük sarnıçlar adanın öteden beri su sıkıntısı çektiğini göstermektedir. Uzun süre tankerlerle, evlerin sarnıçlarına su getirilmiş, 1981’de su dağıtım şebekesi inşa edilmiştir.

Adaya ilk ve tek cami, 1958’de Karaköy Meydanı’nın genişletilmesi sırasında pek değişik bir mimari üslubu olan Karaköy Mescidi’nin taşları numaralanarak sökülüp buraya monte edilmesiyle kurulmak istenmiş, ancak bu caminin taşları kaybolduğundan, sahile 1963’te mimari açıdan modern bir cami inşa edilmiştir.

eski_kinaliadaKınalıada’da oturan Türk aile öteden beri azdır. Uzun süre adada oturan ünlü kişilerin başında şair ve politikacı Fazıl Ahmet Aykaç gelir. 1940lı yıllarda yazları Adalar arasında yapılan futbol turnuvalarında, Kınalıada futbol sahası da şenlikli maçlara sahne oluyordu. Fazıl Ahmet Aykaç’ın oğlu, ünlü futbolcu Eşfak Aykaç, yine ünlü futbol adamlarımızdan Beşiktaşlı Şükrü Gülesin, Galatasaraylı Osman İncili (Kova Osman), Kınalıada’nın tanınmış futbolcularındandı. Afiş ressamı İhap Hulusi, bilim adamı Prof. Avram Galanti de adaya yerleşmiş kişilerdendir.

Adanın nüfusu uzun yıllar, özellikle kışları birkaç yüz kişiyi geçmemiştir. Ancak son yıllarda yaz nüfusu fevkalade artmıştır. Kışın 2.000’i aşmayan nüfus (1990 Genel Nüfus Sayımı’nda 1.700 kişi), yazın 25-30.000 kişiyi bulmaktadır. 1984’ten sonra Kınalıda kötü yapılaşmaya örnek teşkil edercesine gelişmiş, büyük bir inşaat furyası sonucu arsa ve bina fiyatları yükselmiş, Kınalıada bahçesiz binalarla dolmuş, bu kötü yapılaşma adayı büyük ölçüde betonlaştırmıştır.

Kınalıada Bizans döneminde sürgünler yeri olan kinali-ada-eskidenPrens Adaları içerisinde, belki de İstanbul’a ve Anadolu yakasına yakınlığı nedeniyle, tarihte bu amaçla pek çok kez kullanılan bir yer olmuştur. Adanın manastırları pek önemli sürgünleri barındırmıştır. Kınalıada’nın bir diğer özelliği de Bizans döneminde en çok talan edilen ada olmasıdır. 1182,1204,1302 yıllarında Girit korsanları ve Haçlıların yağmalarından Kınalıada çok müteessir olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra bir ara canlanan ada yeniden korsanlar tarafından tahrip edilmiştir. Adanın gelişmesi ancak 1900’lü yıllarda gerçekleşmiştir.

Kınalıada’da ikisi artık yok olmuş bulunan üç manastırın varlığından söz edilir. En önemli ve bugün de mevcut olan manastır “Yukarı Manastır”, yani Hristos Manastırı’dır. Bu manastıra ait ilk önemli olay İmparator V. Leon’un 820’de Aya İrini Kilisesinde öldürülüp, balta ile parçalanan cesedinin dört oğlu tarafından buraya getirilmesidir. İkona taraftarları ile karşıtlarının bu amansız mücadelesinde imparatorun dört oğlu da hadım edilmiştir. V. Leon’un mezarı manastırdadır.

Kınalıada’nın tepesindeki Hristos Manastırı’nın en önemli sürgünü IV. Romanos Diogenes’tir. 1068’de tahta çıkmış olan Romanos Diogenes, 1071’de Malazgirt’te Alparslan’a yenilmiş, Bizans sarayında iktidarı ele geçirmiş olanlar tarafından İzmit’te yakalanmış, gözleri oyulmuş, sırtına keşiş elbisesi giydirilip Kınalıada Hristos Manastırı’na sürülmüştür. Ancak çok yaşamamış ve burada ölmüştür. Mezarının bugünkü yetimhanenin hemen yanında olduğu söylenmekte, kesin yeri bilinmemektedir.

Manastır 1182’de Latin istilasına uğramış, 1262’ye kadar Latinlerin elinde kalmış, 1453’te İstanbul’un fethi üzerine Fener Patrikhanesi’ne bağlanmıştır. Manastır 1722’de tamir edilmiş, 1778’de İpsilanti ailesine intikal etmiş; İpsilantiler, manastırı Heybeliada’daki Panayia Kamariotissa Manastırı’na bağışlamışlardır.

Manastırın hamisi İpsilanti ailesi Yunan ihtilaline karıştığı için devletçe bütün emlakine el konulmuş, ancak manastır daha önce Panayia Kamariotissa’ya bağlandığı için kurtulmuştur. 1844’te Patrik IV. Yermonos, manastırı Heybeliada Ruhban Mektebine bağışlamıştır.

1894’teki depremde Heybeliada’daki Ruhban Mektebi yıkılınca okulun öğrencileri bu manastıra getirilmiş; 1901’de Patrik III. Yuvakim burada bir kız yetimhanesi açmıştır.

imagesÜnlü zengin Sinyasoğlu, Hristos Manastırının gelişmesi için büyük mali yardımlarda bulunmuştur. Mezarı manastırın giriş kapısındadır.

Manastır 1914’te askeri idareye verilmiş, 1917’de boşaltılmış, 1920’de buraya Beyaz Ruslar yerleştirilmiş, Kızılhaç tarafından sevkıyat merkezi olarak kullanılmıştır. Halen manastır, Fener Patrikhanesi’ne bağlıdır. Manastırın kutsal günü 6 Ağustos’tur.

Kınalıada’da biri Rum, biri Ermeni, biri de Fransız-İngiliz mezarlığı olmak üzere üç eski mezarlık vardır. Müslüman mezarlığı ise yeni kurulmuştur. Ermeni mezarlığı ile yan yanadır. Hristos Manastırı civarındaki Aya Fotini Ayazması da bugün yok olmuştur.

Öteden beri su sıkıntısı çeken Kınalada’da eskiden Yerebatan Sarnıcı gibi direkli büyük sarnıçların olduğu, bunlara “Kinstern” (direkli sarnıç) denildiği bilinmektedir. Halen bu sarnıçların bazılarının kalıntıları görülmekte ise de çoğu kötü yapılaşma nedeniyle tahrip edilmiştir.

Bibl.: G. Schulumberger, İstanbul Adaları, İst., 1937; E. Mamboury, Les Iles des Princes, İst., 1943; Erdenen, Adalar-, Tuğlacı, İstanbul Adaları, II; Evliya, Seyahatname, I.

About 9ada1deniz

Check Also

Mahkeme Adalar’ı ‘bozacak’ yapılaşmaya ‘dur’ dedi.

Adalar’da pandemi döneminde hızlanan inşaat furyasının önünü açan “Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları” uygulaması Mimarlar Odası …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir