Ansiklopedilerde Adalar – 4 (Nejat Gülen – Heybeliada, Tarih Vakfı İstanbul Ansiklopedisi)

ANSİKLOPEDİLERDE ADALAR (4)

9479511605298Artık pek de yararlanılmayan ansiklopedilerden “Adalar” maddelerini ve adalarla ilgili diğer maddeleri bu yazı dizisi altında toplayacağız. Bariz yazım hatası dışında yazarın özgün imlası korunacak ve yazıldığı dönemin yazı ruhu bozulmayacaktır. Dördüncü yazı Tarih Vakfı’nın hazırladığı İstanbul Ansiklopedisi’nden. Maddeyi Nejat Gülen kaleme almış. Kaleme alırken de kendisine yaptığı torpil ve tevazudan uzak kibir göze çarpmıyor değil.

Melih DALBUDAK, 18/07/2019, Kınalı

 

 

DÜNDEN BUGÜNE İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ, “HEYBELİADA” MADDESİ

İstanbul veya Prens Adaları’nın, Büyükada’dan sonra yüzölçümü açısından ikincisi.

Tarihte çeşitli isimleri olmuştur. En yaygın olanları Demonisos ve Halki’dir. Demonisos’un Bizans döneminde Çamlimanı’nda bakır madeni işleten ilk kişinin adı olduğu ileri sürülür. Halki ise Yunanca bakır sözcüğünden türemiştir. Bu bakır madeni 19. yy’da bir ara işletilmiş ancak ekonomik olmadığı için kapatılmıştır. Çamlimanı’nda bu madene ait izler hâlâ görülmektedir. Adaya Türkçe “Heybeliada” denmesinin nedeni, uzaktan bakıldığında, adanın yere bırakılmış bir heybeye benzemesidir.

tumblr_nl3yg9u51q1tmm2yno1_1280

Adanın eni 2,7 km, boyu 1,2 km’dir. Maltepe’ye 2,5, İstanbul’a 10 mil uzaklıktadır. Doğusundaki Büyükada’ya, batısındaki Burgazadası ve Kaşıkadası’na çok yakın olması nedeniyle bütün Prens Adaları’nın ortasında, merkezi bir yere ve öneme sahip bulunmaktadır.

Heybeliada dört tepeden oluşur. Adanın en yüksek tepesi, üzerinde bir değirmen yıkıntısı olan Değirmen Tepesi’dir. Yüksekliği 136 m’dir. Değirmen Tepesi’nin doğuya doğru bir uzantısı olan tepe Taş Ocağı Tepesi’dir. Haritadaki ismi Köy Tepesi’dir. Yüksekliği 128 m’dir. Makarios Tepesi ise Değirmen Tepesi’nin batısında Burgaz’a bakan yönde, daha alçak bir tepedir. Üzerinde Makarios Manastırı vardır. Yüksekliği 98 m’dir. Papaz Dağı, yeni ismi ile Ümit Tepesi, adanın kuzeyinde, üzerinde papaz okulu bulunan tepedir. Yüksekliği 85 m’dir.

heybeliada-8030

Adanın dört limanı vardır. Birincisi Büyükada’ya bakan yöndeki Bahriye Limanı; İkincisi rıhtımın batı yönündeki mendirek; üçüncüsü plajın olduğu yer, Değirmen Burnu Koyu; dördüncü ve en büyüğü de Çam Limanı’dır. Adanın bu en güzel limanına eskiden Port Saint Maria denilirdi.

Bahriye okulunu geçip güneydoğuya yönelince, Ayia Eufemiya Ayazması’na gelinir. Onun yanında kil mağarası vardır. Aya Yorgi (Ayios Yeoryios) Manastırı’nın altında yüksek kayalar ve koylar vardır. Biraz daha doğuya gidilince, “Kadınlar Şafağı”, “Şafak”, Şafak’tan sonra Çamlimanı ve Terki Dünya (Tarik-i Dünya) Burnu gelir. Bu burnun dibinde su içinde yüksek bir kaya vardır. Biraz daha batıya gidince Makarios Tepesi’nin tam altındaki koya gelinir. Kimileri buraya Domuz İskelesi der. Sonra Çöplük gelir. Çöplük’ten devam edince Köprü veya Alman Koyu’na ulaşılır. Bu koy Burgaz’ın tam karşısına düşer. Poyraz havalarda rüzgâr almayan sakin bir koydur. Sonra adanın en güzel tabii plajı olan Kablo gelir. Sahili geniştir. Suyun içi kumdur, sığdır. Yazın sandallar dolar. Buraya Kablo denilmesinin nedeni, Burgaz’a elektrik ileten kablonun buradan geçmesidir.

tumblr_nfph0wg1mj1tmm2yno1_1280Kablo’dan sonra, bugün bahriyeye ait kıyısı kumluk bir yere varılır: Çınar. Sahilde büyük bir çınar ağacı vardır. Burası Bizans döneminde tersane idi. Çınar’dan sonra Asaf ve Asaf’tan sonra Plaj gelir. Değirmen Burnu’nda Heybeliada Su Sporları Kulübü’nün tesisleri ve olimpik yüzme havuzu bulunmaktadır. Değirmen Burnu’ndan sonra Papaz Dağı’nın denize bakan eteklerine varılır. Burası Orman Bakanlığının halka açık olan dinlenme tesisleridir. Kuzeye bakan kıyılarda yosunlu, taşlı küçük koylar vardır. Mendireğe yakın eski çöplüğü ve Panorama Oteli’ni geçince, ada çepeçevre dolaşılmış ve yeniden rıhtıma varılmış olunur.

02c7d44bfc8ba2b067812ce16f830e2f

Eskiden adanın her yerinden denize girilir, her yerden balık tutulurdu. En revaçta olan yer, bugünkü plajın bulunduğu koydu.

Adada iki tur yolu vardır. Birine “Büyük Tur”, diğerine “Küçük Tur” denir. Küçük Tur’a aynı zamanda “Aşıklar Yolu” da denir. Eşek ve arabalarla yapılan turların ada yaşamında önemli yeri vardır. Adanın kuzeye bakan yamaçlarına dik yokuşlar çıkar, bu yokuşları enlemesine sokaklar keser.

 

Eskiden bugünkü rıhtımın yerinde çakıllı bir sahil vardı. Bazı yapılar deniz üstündeydi. Mendireğe yakın bölgede deniz hamamları vardı. Deniz, Ayyıldız Caddesi’nin olduğu yere kadar geliyordu. Limana yakın olan otellerin ve İlyasko Yalısı’nın önünden, deniz kıyısından daracık bir yol geçiyordu. 1927’de sahil doldurularak rıhtım yapıldı.

heybeliada-ticaret-mektebi-sebah-ve-joaillier-fotografiSahilden içerilere doğru gidilince bir iki katlı ahşap evlerden oluşan bir balıkçı köyü vardı. Kilise de şimdiki yerindeydi, önü denizdi. Sahile yakın bir yörede, Orhan Sokağı’nın başladığı meydancıkta, mahalleye hem Türkçe hem Rumca adını veren ünlü kuyu Glifa bulunur. Glifa, suyu kekremsi olan bir kuyudur. Kelime Rumca “kekremsi, acı su” demektir. Küçük köy zamanla gelişmiş, yukarılara, caminin bulunduğu yere dek uzanmıştır. Caminin olduğu yerden plaja kadar uzanan yöreye eskiden Ambela Üzüm Bağları denilirdi. Burada gazinolar, lokantalar vardı.

Kuyu Mahallesi’nin ve Ambela’nın kadınları eskiden hafifmeşreplikleri ile ünlüydü. Söylentiye göre Anadolu yakasından Heybeliada’ya sürülen bir Çingene kabilesinin Rumlarla karışması sonucu, sıcakkanlı ve güzel bir nesil ortaya çıkmıştır.

İskeleden çıkıp sola kıvrılarak Aya Yorgi Manastırı’na doğru uzanan yolun iki yanı eskiden servi ağaçları ile süslü idi. Bu nedenle bugün Gemici Kaynağı Sokağı adını taşıyan bu yolun eski ismi “Servili Yol”du. Yolun denize bakan yönünde, bugünkü beton lojmanların yerinde bahçeli ahşap Beylik Evleri vardı. Bu evlerde bahriye okulu personeli, deniz subayları otururdu ve bu yöreye Beylik Mahallesi denilirdi.

Bir ucu Beylik Mahallesi, öbür ucu Halki Palas Oteli olmak üzere eski adı Pınarcıklar Sokağı (bugün Lozan Zaferi Caddesi) ve Piyasa Caddesi (bugünkü Refah Şehitleri Caddesi) olan anacaddenin üzerinde güzel köşkler sıralanmıştır. En başta bugün Tanman ailesine ait olan köşk ve yanında sıra ile ahşap köşkler uzanıp gitmektedir. Refah Şehitleri Caddesi’nden tepeye doğru uzanan bölgeye ise Yukarı Mahalle denir.

Yukarı mahalle, büyük, bahçeli güzel köşklerle başlar. Bu evler 1850’lerden sonra yapılmıştır.

Heybeliada eskiden beri bir balıkçı adasıydı. Rum balıkçı reislerinin yönetimindeki ada balıkçıları, sadece adaların civarında avlanmakla yetinmez, Karadeniz’e dahi çıkarlardı. Olta balıkçılığı genellikle amatör işiydi. Adanın en ünlü amatör balıkçısı Abbas Halim Paşa idi. Ticari balıkçılık ağ ile yapılırdı. Adanın tek voli mahalli bugünkü Kablo idi.

heybeliada_eski

Eski kitaplarda adada çiçek kokusundan insanın başının döndüğü yazılıdır. Çiçekten başka, adada her türlü sebze ve meyve de yetişirdi. Zeytinlikler bakımlı ve verimliydi. Ayrıca adanın çeşitli yörelerinde büyük bostanlar ve çayırlar vardı. Rıhtım yapılmadan önce, sahilde denize doğru çıkıntılı, direkler üzerinde salaş gazinolar bulunurdu. Adanın en tanınmış gazinosu Safyanos, öteki adıyla Şafak Gazinosu, doğuda, bugün bahriyenin dinlenme tesislerinin bulunduğu yerdeydi. Adanın batısına doğru uzanan bölgede tanınmış kır gazinoları Emin Bey’in gazinosu, Ayasilos’un gazinosu, Etem ve deniz kıyısındaki Asaftır. Plaj koyunda da ünlü plaj gazinosu ve bir deniz hamamı vardı. 1930’lu yıllarda deniz hamamı modem bir plaja dönüştürüldü. Arkasındaki bostanda çiçek ve mandalina yetiştirilirdi. Sadık Güzelosman’ın vefatından sonra plaj ve gazinosu vasiyeti gereği Darülaceze’ye intikal etti. Arkadaki bostan ise iskâna açıldı, evlerle doldu. Değirmen Burnu ise bugün Orman Bakanlığı’nca işletilen dinlenme tesisleri ile halka açık bir mesire yeridir. Burnun batı yakası, Heybeliada Su Sporları Kulübü tarafından yüzme havuzu ve diğer tesisler yapılmak üzere kısmen doldurulmuştur. Bugün burada sadece üyelerin yararlanabildiği her türlü su sporunun yapıldığı, modern ve temiz bir yüzme havuzu, lokantalar, çeşitli spor ve dinlenme tesisleri olan büyük bir site bulunmaktadır.

384269_270728342965975_100000864353559_778823_1939501195_n

Eskiden adanın sahilinde ve içerilerde çeşitli gazinolar ve büyük oteller vardı. Rıhtımdaki Royal, Brislol, Belvü Oteli; batıya doğru giden cadde üzerindeki Karamanyan Oteli ve evlerin bittiği, çamların başladığı yerdeki, Halki Palas Oteli pek ünlüydü.

Tarih: Heybeliada 19. yy’ın başlarına kadar, sahildeki küçük köyde sadece balıkçıların yaşadığı, diğer yörelerinin de üç manastır tarafından bölüşüldüğü tenha bir adaydı. Trias Manastırı adanın kuzeyindeki Papaz Dağı ile çevresini, Panayia Manastırı adanın batısını ve Çamlimanı yöresini; doğuda, Şafak’taki Aya Yorgi (Ayios Yeoryios) Manastırı da tüm doğu cephesini sahiplenmişti. Düzlüklerde arpa, buğday ekilir, meyilli arazide zeytin yetiştirilir, bağlardan nefis şaraplar elde edilirdi. Bugünkü Kuyu Mahallesi’nde oturan balıkçılar, tuttukları balıkları İstanbul’da pazarlarlardı. Manastırlarla bir ilgileri yoktu.

Heybeliada’daki ilk manastır 809’da kurulan Trias Manastırı’dır. 1182’de Latin korsanları, 1204’te YI. Haçlı Seferi’nde Haçlılar öteki adalarla birlikte Heybeliada’daki Trias Manastırı’nı da yağmalamışlardır. İstanbul’un fethine yakın yıllarda Şafak yöresindeki Aya Yorgi, bugünkü Deniz Lisesi’nin bulunduğu yerde de l435’te Panayia Manastırı kurulmuştur, Heybeliada da diğer adalarla birlikte 17 Nisan 1453’te Baltaoğlu Süleyman Bey tarafından fethedilmiştir. İstanbul’da 1562’de veba salgını çıkınca zengin Hıristiyanların adalardaki manastırlara sığınmaları üzerine Heybeliada’nın eşsiz iklimi ve tabii güzellikleri öğrenilmiştir. İngiltere’nin İstanbul sefiri Sir E. Burton da nekahet için Panayia Manastırı’na gelmiş ve 1597’de burada ölmüştür. Heybeliada’nın havasının güzelliği ve sağlığa yararı 1641’de adayı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de yazılıdır. Heybeliada tarihindeki dönüm noktalarından biri de, eski patrik Skarlatos Karacas’ın adaya gelmesidir. Fener Patrikliği’nden azledilerek Aynoroz’a sürülen Karacas, sürgün cezası bittikten sonra adaya gelmiş ve Şafak’taki Aya Yorgi Manastırı’na yerleşmiştir. Eski patrik, ayrıca sahile bugünkü vapur iskelesinin yanındaki bahriye okulunun bulunduğu yere, büyük ve güzel bir köşk de inşa ettirmiştir. Karacas öldükten sonra limanı, güzel bahçeleri ve içinde suyu olan bu köşk, bir süre boş kalmış, sonra Levent Kışlası yapılmıştır. Daha sonra da bu Levent Kışlası, bahriye okuluna dönüşmüştür.

heybeliadaonde-eski-bahriye-mektebi-binalariarkada-kosklertepede-papaz-okulu-2

Adanın karşı sahille ve İstanbul’la olan bağlantısı büyük kayıklarla sağlanırken 1846’da Adalar’a vapur işlemeye başlamasıyla ulaşım kolaylaşmıştır. Kırım Savaşı sırasında Fransız veliahtı bir süre Elen Ticaret Okulu’nda oturmuş, Prens Napolyon adayı ziyaret etmiş; Kırım’dan gelen yaralı Fransız askerleri bahriye okulunda tedavi edilmişlerdir. 1856’da adadaki Rum cemaatine özerklik verilmiştir. 19. yy’m ortalarında Ortodoks âleminin tek yüksekokulu olan Ruhban Mektebi’nin (papaz okulu), yine Türkiye’de ilk özel ticaret okulu olan Elen Ticaret Okulu’nun ve bahriye okulunun manastırlara ait olan yerlerde, hemen hemen aynı yıllarda açılmış olması ve Adalar’a vapur işlemeye başlaması Heybeliada’nın önemini birdenbire artırmıştır. Zengin Rumlar köşkler yaptırmışlar, bahriyenin varlığı nedeniyle Türk aileleri de adaya yerleşmeye başlamışlardır. Böylece 1820’de 800 olarak saptanan nüfus, 1865’te 2.000’e çıkmıştır. Heybeliada’nın havasının verem hastalığına iyi geldiğine inanılması da, birçok ailenin adaya yerleşmesine neden olmuştur. Ayrıca Heybeliada, Rum mahallelerindeki içkili eğlence yerleri, güzel Rum kadınları nedeniyle de ünlenmiştir.

1887’de Heybeliada’nm ilk belediye reisi olarak Papa Yani seçilmiş, aynı yıl adaya telgraf bağlantısı sağlanmış, 1894’te, büyük İstanbul depreminde adadaki manastır, kilise ve evlerde oldukça büyük hasar meydana gelmiştir.

1900’de ünlü eğlence bölgesi Ambela tamamen yanmış; ardından bir büyük yangın daha olmuştur.

Adaya gelen ilk ünlü zengin Türk, hayırseverliği, sanata ve spora düşkünlüğü ile tanınmış Abbas Halim Paşa olmuş; bugünkü Plaj yöresinde ünlü köşkünü kurdurmuştur. Köşklerin çevresinde bir mahalle oluşmuştur. 19l4’te başlayan I. Dünya Savaşı ile birlikte adada tatsız günler başlamış, bir ara adanın sivil halkı boşaltılmış, adaya asker getirilmiş, güneye, açık denize bakan yerlere siperler kazılmış, toplar yerleştirilmiştir. 1915’te Marmara’da İngiliz denizaltıları görülmüş, adaya Alman subayları gelmeye başlamış, Panayia Manastırındaki Elen Ticaret Okulu kapanmış, burası Rum kızlarının yetimhanesi olmuştur.

Kurtuluş Savaşı’nm kazanılması üzerine Rumların bir kısmı Heybeliada ile Büyükada arasına demirlemiş bulunan bir Yunan gemisine binerek kaçmışlardır.

Cumhuriyetin ilanından sonra ada yaşamını etkileyen en önemli olay, 1924’te sanatoryumun açılması olmuştur.

Bu arada İsmet İnönü’nün Heybeliada ile ilişkisi başlamış, İsmet Paşa ilk olarak, 1924’te adaya gelmiş, 1930’da burada bir ev almıştır. İnönü’nün adada en çok oturduğu dönem ise muhalefette bulunduğu, 1950-1960 arasıdır. 1.Dünya Savaşı sırasında, 194l’de, İstanbul’un işgal edilmesi olasılığı düşünülerek bahriye okulu Mersin’e taşınmış; öğrencileri, öğretmenleri, memurları ile tüm bahriyenin adadan taşınması üzerine adaya büyük bir sessizlik çökmüş; bahriye, ancak 1946’da adaya dönmüştür. 1950’den sonra adada hayat canlanmış, özellikle yazları sayfiyeye gelenler artmıştır.

Heybeliada Bahriye Mektebi-1890lı yıllar
Heybeliada Bahriye Mektebi-1890lı yıllar
Heybeliada Ticaret Lisesi
Heybeliada Ticaret Lisesi
Heybeliada-Sébah-Joaillier-Fotoğrafı
Heybeliada-Sébah-Joaillier-Fotoğrafı

1955’te Altı-Yedi Eylül Olayları sırasında İstanbul’da Rumlara ait dükkânların çoğu tahrip edildiği halde, Heybeliada’da hemen hemen hiçbir olay çıkmamış, ancak 6-7 Eylül Olayları sonucunda İstanbul’daki Rumların Yunanistan’a göç etmeye başlaması adayı da etkilemiştir.

27 Mayıs 1960’tan sonra bahriyenin adadaki etkinliği artmıştır. Daha 1940’larda bahriyeye devredilen Panayia Manastırı restore edilmiş, buraya yeni binalar eklenmiş, ormanın önemli bölümleri okulun hudutları içine alınmış; bu arada sahildeki Çınar bölgesi de bahriye plajı olmuştur. Ayrıca Şafak yöresinde, Aya Yorgi Manastırı’nın tüm çevresi, sahildeki Şafak Koyu ve Kadınlar Şafağı istimlak edilmiş, buralara bahriye plajları yapılmış, Şafak Gazinosu ve çevresi tamamen değiştirilerek buraya bahriye dinlenme tesisleri kurulmuş, ayrıca Aya Yorgi Manastırı’nın küçük sıra evleri yıkılmış, buraya da büyük bir orduevi inşa edilmiştir.

İstanbul’daki büyük nüfus patlaması sonucu Heybeliada’nın nüfusu da artmış; 1980-1990 arasında o zamana dek görülmemiş bir inşaat faaliyeti başlamış; bütün, bostanlar ve çayırlar dolmuş; boş arsa ve bahçe kalmamacasına, hemen her yere beton binalar inşa edilmiştir. 1990 sayımına göre adanın nüfusu 6.500’dür. Ancak yaz aylarında bu nüfus on kat artmaktadır. Aynı dönemlerde deniz suyu kirlendiği için, halk eski güzel, temiz sahillerden ve plajlardan yararlanamamaya başlamıştır. 1984’te Heybeliada Su Sporları Kulübü Derneği kurulmuş; kısa sürede gelişerek, suyu temizlenen büyük bir yüzme havuzu, lokantaları, gazinoları ile çeşitli spor olanakları olan büyük bir spor ve dinlenme tesisi meydana getirilmiştir.

İdari açıdan l64l’de Heybeliada’da bir Bostancıbaşı ile birkaç subaşı askerinin bulunduğunu ve adaların tüm gelirinin Kaptan Paşa’ya verilmekte olduğunu Evliya Çelebi’den öğreniyoruz. Nahiye müdürlüğü kurulmadan önce Heybeliada’nın en büyük yöneticisi muhtardı. Türklerden birinci muhtar, Rumlardan da ikinci muhtar seçilirdi. Nahiye müdürlüğü kurulduktan sonra muhtarlığın işlevi azalmış, nahiye müdürü yetki sahibi olmuş; 1962’de nahiye müdürlüğü kaldırıldıktan sonra ada doğrudan Büyükada’daki Adalar Kaymakamlığı’na intikal etmiştir. Adada, belediye zabıta başkomiserliği açılmış, polis örgütü de başkomiserlik düzeyine çıkartılmıştır.

Küçük bir ada olduğu halde, Heybeliada okul yönünden oldukça zengindir, adada, papaz okulu, Deniz Lisesi, Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi; ayrıca Türk ilkokulu, Rum ilkokulu, sanatoryum bünyesinde hemşire okulu da vardır. ,

 

Heybeliada İlkokulu, Refah Şehitleri Caddesi’ndeki eski ahşap binadan çıkıp kulüp yolundaki modern beton binaya taşındıktan sonra, eski okul binası Kültür Bakanlığı’na bağlı bir halk kütüphanesine dönüştürülmüştür. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Değirmen Tepesi’nde, çamlar içerisindeki evi de müze olmuş, ancak son dönemlerde boşaltılarak restorasyona alınmıştır.

İskelenin karşısında, bahriye okulunun yanındaki parka H. Rahmi Gürpınar’ın bir büstü de dikilmiş bulunmaktadır. H. Rahmi Gürpınar, 1944’te ölene kadar hemen hiç ayrılmadan çok uzun süre Heybeliada’da yaşamıştır.

Heybeliada’nın tanınmış ilk sanatçısı uzun süre Trias Manastırı’nda yaşamış ve adanın güzelliklerini anlatan şiirler yazmış olan şair Tandelidis’tir. Mezarı da papaz okulunun bahçesindedir.

Heybeliada Mezarlığı’nda gömülü olan yazar Ahmed Rasim’in Heybeli ile ilgili hemen hiçbir eseri yoktur. Yeğeni Yesari Asım’ın “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık…” diye başlayan şarkısı pek ünlüdür. Aziz Nesin, çocukluk yıllarının Heybeliada’sını anılarında pek ilgi çekici bir biçimde anlatmaktadır. Heybeliada’yı konu alan araştırma, roman ve öyküleri ile tanınmış olan ilk Heybeliadalı yazar Nejat Gülen’dir. Ünlü öykü yazarı Zeyyat Selimoğlu’nun da Heybeliada yaşamı ile ilgili özgün hikâyeleri vardır.

Öteki adalarda olduğu gibi, Heybeliada’da da başta gelen spor, ötedenberi futbol ve yüzme idi. Adalarda futbol oynamaya elverişli alanların bulunduğu yıllarda, adalar arası futbol turnuvaları yapılırdı, Çamlimanı’ndaki futbol alanı da amatörce yapılan zevkli futbol maçlarına sahne olurdu. Yüzme de hem eğlence hem de bir spor sayılırdı.

Önceleri Şafak’ta, sonraları Plaj’da yapılan yüzme sporuna ada gençleri bir ara bahriye okulunun içindeki açık ve kapalı havuzlarda devam ettilerse de sonraları ara verildi. Burgazadası ve Kınalıada’daki olimpik yüzme havuzlarında başarılı yüzme çalışmaları yapılırken Heybeliadalı gençler bu olanaktan mahrum kalmışlardı. Uzun bir aradan sonra Değirmen Burnu’nda Heybeliada Su Sporları Kulübü’nün kurulması üzerine burada her türlü su sporu ciddi bir şekilde yapılmaya başlandı.

Heybeliada’da yukarıda adı geçen önemli manastır, kilise ve binaların dışında 1835’te kurulmuş Terk-i Dünya (Tarik-i Dünya) Manastırı diye bilinen Arsenios Manastırı ve Ayios Spiridon Kilisesi; Çarşı Kilisesi diye bilinen, çarşının ortasındaki 1857 yapımı Ayios Nikolaos Kilisesi, Makarios Tepesi’nde 1835 yapımı Hristos (Makarios) Manastırı; Ayios Nikolaos Kilisesi’ne yakın Ayia Paraskevi Ayazması; Aya Yorgi Manastırı’nın altındaki uçurumun dibindeki dik yarın içine oyulmuş Ayia Eufemia Ayazması; bahriye okulu içindeki Ayios Nikitas Ayazması vardır. Ayrıca bahriye okulu içindeki 1930 yapımı cami kapandıktan sonra inşa edilen 1934 tarihli camiyi; 1950’de Kuyu Mahallesi’nde açılan Ben Yazkor Sinagoğu’nu saymak gerekir. Aşıklar Yolu’nda biri Ortodokslara diğeri Müslümanlara ait iki mezarlık yan yanadır. Halkın “Süslü Mezar” dediği Aya Yorgi Manastırı yakınındaki, yol üzerinde içinde melek heykeli bulunan kubbeli büyük mezar, İngiltere’nin Gemlik Konsolosu Kangelidis’in karısına aittir. Panayia Manastırı’nın bahçesindeki bazı mezarlar 1970’lerde Aşıklar Yolu kenarına çıkarılmıştı. Bunlar arasındaki İngiltere’nin Türkiye sefiri Sir Edward Burton’un 1597 tarihli lahit taşı, halen kayıptır.

Bibl:. G. Schlumberger, İstanbul Adaları, İst., 1937; E. Mamboury, Les lles desprinces, İst., 1943; O. Erdenen, Adalar; N. Gülen, Heybeliada, İst., 1985; ay, Resimlerle Heybeliada, İst., 1990; A. Millas, Halki, Atina, 1982; Evliya Çelebi, Seyahatname

About 9ada1deniz

Check Also

Adanın Delinimetleri – I

Portreler   Tuba Nur Bakaçhan Nereye gidersek gidelim sonunda buraya döneceğiz. Dönüyoruz. Hatta (salgın yüzünden …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir