Ansiklopedilerde Adalar – 3 (R. Ekrem Koçu – Büyükada, İstanbul Ansiklopedisi)

istanbul-ansiklopedisi-1ANSİKLOPEDİLERDE ADALAR (3)

Artık pek de yararlanılmayan ansiklopedilerden “Adalar” maddelerini ve adalarla ilgili diğer maddeleri bu yazı dizisi altında toplayacağız. Bariz yazım hatası dışında yazarın özgün imlası korunacak ve yazıldığı dönemin yazı ruhu bozulmayacaktır. Üçüncü yazı da Reşad Ekrem’den.

 Melih DALBUDAK, Kınalı

 

 

 

REŞAD EKREM KOÇU İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ, “BÜYÜKADA”MADDESİ

Batılı yazarların da “Prens Adaları”, eski Türk kaynaklarının “Kızıl Adalar”, bizim de bugün sâdece “Adalar” adını verdiğimiz İstanbul sularındaki takım adaların en büyüğü; İstanbul Vilâyetinin Adalar İlçesinin merkezi; Büyükşehrin en meşhur sayfiyelerinden biri, hem tabiat güzelliklerine sâhib hem de son bir asır içinde çok imar görmüş, kâşâne denmeğe sezâ yazlık köşklerle bezenmiş eski bir kibar ve yeni zengin yatağı; çam koruları, gazinoları, plâjları, otelleri ve pansiyonları ile dinlenme, zevkü safâ ve muhabbet yeri.

buyukadaiskele1925-2

Bu takım adalara Bizans devrinden önce Demonissia=Cin Adaları bunların arasında daBüyükadaya Megalr Demonissia, Büyük Cin Adası adı verildiği rivâyet edilir; sonra Prinkipos=Bey Adası adını almışdır ki rumlar arasında hâlâ bu isim kullanılır ve bütün batılılar da buraya Prinkipos derler. Prens Adaları adı da bu ismin takım adalara teşmili ile doğmuşdur.

Limandan uzaklığı 10 mil, karşısında bulunduğu Anadolu yakasında Maltepe-Kartal sâhillerinden açıklığı 2,2 mil, kendi çevresi 8 kilometre, uzunluğu 4 kilometre, genişliği ortalama 1350 metre ve yüz genişliği 5400 kilometre karedir.

Kuzey-Güney istikametinde uzanmış olan Büyükada bir boyun ile ayrılmış iki tepeden ibârettir; kuzeyde Îsa (Hristos) Tepesi 164 metre, güneyde Yüce Tepe (Ayios Yeorios) 202 metre yüksekliğindedir, ve bu ikinci tepe Büyükadanın en yüksek noktasıdır.prinkipo30

Batı kıyısında denize bir kılıç gibi uzanmış ve “Dil” adı verilmiş bir burun vardır, 500 metre uzunluğunda ve en geniş yeri de 100 metre olan bu burunun güneyinde plâjları ile meşhur Yörükali (eski adı Yorgoli) koyu, kuzeyinde de Nizam koyu adında iki koy vardır; adanın doğu kıyısında da büyük Karacabey Koyu vardır ki bu koyun üzerinde de plâjlar bulunmaktadır.

 

Büyükadanın yalnız kuzey-doğu kısmı, Anadolu kıyılarına bakan yalısı ve yamaçları iskân edilmişdir; adayı İstanbula bağlayan liman vapurlarının yanaşdığı vapur iskelesi de buradadır. Mahallelerin güneyinde kalan tepeler, sırtlar, yamaçlar çam koruları ve fundalıklar ile kaplıdır.

Eski idâri takimat da Mâden, Nizam, İskele ve Cami isimleri ile dört mahalleye ayrılmış, doğusundaki küçücük Sedef Adası da Büyükadanın bir mahallesi sayılmış idi; son teşkilâtda bu dört mahalle Mâden ve Nizam mahalleleri adı ile iki muhtarlıkda toplanmış, Sedef Adası da Mâden muhtarlığına bağlanmışdır.

e3b2a1f43671e09d5b007be5c825f4b8

1934 Belediye Şehir Rehberinde Büyükadanın sokaklarının isimleri şunlardır:

Yılmaztürk Sokağı, Silâhşor Sokağı, Çöpiskelesi Sokağı, Kızılcık Mevkii, Salhâne Sokağı, Alparslan Sokağı, Kesedar Sokağı, Ücrâ Sokağı, Arslanağzı Sokağı, Büyük Reşid Paşa Sokağı, Pancur Sokağı, Başlala Sokağı, Malûlgazi Caddesi, Çukurmanav Sokağı, Konak Sokağı, Kumsal Sokağı, Demircikız Sokağı, Pervâne Sokağı, Altınordu Sokağı, Topuz Sokağı, Kefil Sokağı, Kozalak Sokağı, Alaçam Sokağı, Mekik Sokağı, Akdemir Sokağı, Zaganos Paşa Caddesi, Çınar Sokağı, Nevruz Meydanı, Firuz Sokağı, Donanma Sokağı, Selvilicami Sokağı, Güzeller Sokağı, Güzeller Çıkmazı, Nevruz Mevkii, Camitepesi Sokağı, Çarkıfelek Sokağı, Hacı Necib Bey Sokağı, Küşâdiye Sokağı, Ada Camii Sokağı, Gazi Mihal Sokağı, Yelüfürdü Sokağı, Özdemir Sokağı, Mehmedcik Sokağı, Çiçekliyol Sokağı, Yazıcı Sokağı, Çınar Caddesi, Şehbal Sokağı, Sakarya Caddesi, Öreke Sokağı, Lonca Sokağı, Çınar Çıkmazı, Gündüz Sokağı, Palamut Sokağı, İsa Çıkmazı, Balıkçıl Caddesi, Gülistan Caddesi, Eğri Sokak, Türkoğlu Sokağı, Küçükkarakol Sokağı, Büyükiskele Ağızı, Büyükiskele Caddesi, Liman Çıkmazı, Yirmiüç Nisan Caddesi, Yeni Sokak, Kolbaşı Sokağı, Temennâ Sokağı, Aydoğdu Sokağı, Çarkıfelek Sokağı, Lalahatun Sokağı, Karakuş Sokağı, Karadağ Sokağı, Yaver Sokağı, Löküncü Sokağı, Kadıyoran Caddesi, Kaptan Nuri Sokağı, Kanarya Sokağı, Bağçelerönü Sokağı, Peşkeş Sokağı, Şemsi Molla Sokağı, Bacıkadın Sokağı, Nilüfer Sokağı, Albayrak Sokağı, Adliye Sokağı, İsa Tepesi, Haskalfa Sokağı, Nevzad Bey Sokağı, Doğan Bey Sokağı, Çankaya Caddesi, Şâir Celâl Sokağı, Hamlacı Sokağı, Peltek Sokağı, Müjde Sokağı, Muratlı Sokağı, Zühre Sokağı, Çamlıbey Sokağı, Tayyareci Mazlum Sokağı, Ziyapaşa Sokağı, Akakça Sokağı, Nizam Caddesi, Yahşibey Sokağı, Nizam Köprüsü Mevkii, Dil Burnu, Yörük Ali Mevkii, Büyük Tur Yolu, Sanatoryum Yolu, Kamelya Mevkii, Oltacı Sokağı.

Rehberde yazılı olmayan sokaklar da şunlardır:

Oğuzbey Sokağı, Banyolar Sokağı, İkinci Banyolar Sokağı, Mineli Sokağı, Bağçeli Evler Sokağı, Mimozalı Sokağı, Kınalıçiçeği Sokağı, Top Sokağı, Doktor Âkil Muhtar Sokağı, Müceddet Sokağı.

f5392561f4df13134abfa91dbe306e95

“Büyük tur yolu” gibi güzel gezinti yolları vardır; Adaya otomobil sokulması yasakdır; gayet süslü at arabaları ile kezâ temiz ve süslü palanlar vurulmuş merkebler vardır; Büyükadaya günübirliğine gezmeye gelenler bilhassa merkeblere binmeye son derece rağbet gösterirler, neş’eli kaafileler teşkil ederek gazinolara, plâjlara giderler ve gezi yollarında dolaşırlar; merkeb sürücülerinin çoğu çocukdur, ve hemen hepsi başı açık, yalın ayak, fakat üstleri tertemiz şirin şirin oğlanlardır.

1962’de Büyükadanın araba ücretleri târifesi vapur iskelesi önündeki durakdan kalkıldığına göre Belediyece şöyle tesbit edilmiş bulunuyordu:

                                                                                                          Gidiş               Gidiş-Geliş

Hükûmet Konağı……………………………………………………  200                 300

Değirmen Plâjı………………………………………………………  300                   500

Nizam, evlerin sonu……………………………………………….   400                  600

Dil, Yörükali Plâjı, Âşıklar gazinosu…………………………   500               750

Birlik meydanı ve Sanatoryum…………………………………   600                800

Viranbağ gazinosu………………………………………………….   800                 1000

Şemsimolla, Albayrak sokağı başına kadar………………… 200               300

Doğanbey sokağı sonuna kadar…………………………………. 250                400

Yaverbey Sokağı M. Durak Köşkü………………………………  200                  350

Yaverbey Sokağı Zanbak Gazinosu…………………………….   300                 500

Yaverbey Sokağı evlerin sonu…………………………………..     500                 700

Kadıyoran, evlerin sonu………………………………………….      500                 700

Türkoğlu sokağı, evlerin sonu …………………………………      800                1000

İsatepesi Gazinosu…………………………………………………     1000              1500

Lalahatun Sokağı, evlerin sonu………………………………        200              300

Karadağ, Misak Sokağı, evlerin sonu………………………….   500             700

Mâden Gazinosu………………………………………………………   200             300

Mâden Karakolu………………………………………………………   300              500

Mâden, evlerin sonu…………………………………………………    400            600

Karacabey mevkii, mezarlığa kadar……………………………   500            700

Çarkıfelek, Misak Sokağı başına kadar…………………………  300            500

Tepeköy eski top sahası………………………………………………   450          600

Tepeköy İslâm Mezarlığı………………………………………………  500         700

Cami ve Kumsal civârı…………………………………………………  200         300

Küçük Tur…………………………………………………………………   1000

Büyük Tur…………………………………………………………………   2000

 

Büyükadada 160 kadar araba mevcud olub kışın bunların büyük bir kısmı arabalıklara çekilir ve piyasada 30-35 araba kalır; 70 kadar da merkeb vardır, kışın bunların sayısı da yirmi beşe iner.

1-3

1960 sayımında Büyükadanın yerli nüfusu 3062 kadın ve 3960 erkek olmak üzere 7022 kişi tesbit edilmiştir; yazlığa gelenlerle adanın nüfusu her sene 75,000-80,000 kişiye yükselir ki bir sayfiye olarak ne kadar makbul olduğuna delildir; Büyükada bu yazlık misâfirlerini barındıracak ev, pansiyon ve otellere de sâhibdir; 1962’de Büyükadada ev ve köşk 2740 mesken, 10 otel, 390 dükkân bulunuyordu.

Büyükadanın resmî daireleri şunlardır:

Kaymakamlık-Hükûmet konağı (Hacapulos köşkünde), Belediye Konağı (İsmail Canbulad bey köşkünde), Belediye Baş Hekimliği, Polis merkezi, Nizam ve Mâden polis karakolları; Tekel, Sular, Elektrik, Deniz yolları idâreleri; P.T.T. ve bir itfâiye grupu (Adalar İtfâiyesi), çamların muhafaza ve kontrol istasyonu.

Sâir dinî ve hususî, ticarî binâ ve müesseseler şunlardır:

1 cami (İkinci Sultan Hamidin yaptırdığı Hamidiye Camii), 9 rum ortodoks kilisesi (Ayios Dimitrios, Ayios Nikolaos, Ayios Teodoros, Ayios Yeorios, Ayios Yeorios, Ayios Haralambos, Ayia Vlaherna, Ayii Apostoli, Panaia; 3 rum ortodoks manastırı (Ayio Nikolaos, Ayios Yeorios, Hiristos), 1 ermeni katolik kilisesi, 1 lâtin katolik klişesi, 1 sinagog, 1 türk ilk okulu, 1 rum ilk okulu, 1 rum yetimhânesi, 1 çocuk bakım evi, 1 dispanser, 1 sanatoriom, 3 eczâhâne (biri yazlık), 6 doktor muayenehânesi, 3 diş hekimi, 2 ebe, 3 banka şubesi (İş ve Denizcilik bankaları dâimî, Yapı ve Kredi Bankası yalnız yazın çalışır), 4 ekmek fırını (ikisi yalnız yazın çalışır), 2 simidci fırını, 8 otel (Ankara Palas, Splandid Palas, Akasya Oteli, Sümer Oteli, Çankaya Oteli, Anadolu Oteli, Palas Oteli), 3 pastahâne (biri yazın çalışır), 38 lokanta ve aşçı, 3 yazlık sinema, 20 kahve ve gazino, 2 plâj, 1 çarşı hamamı.

buyukada-1679-2

Büyükadanın İstanbul içiçek pazarlarına güzel çiçekler yetişdiren bağçeleri vardır, en namlıları şunlardır: Ayios Nikolaos Bostanı çiçek bağçesi, Yörükali Çiçek Bağçesi, İsatepe, eski Hristos Çiçek Bağçesi, Seferoğlu Çiçek Bağçesi, eski Kostaki yeni adı ile Gavrios (?) Çiçek Bağçesi; bir de Yörükali üzüm bağı meşhurdur.

Çamların muhafaza ve kontrol istasyonunda 1 orman mühendisi ile 3 memur-korucu çalışmaktadır. İtfâiye grupunun Heybeli, Burgaz, ve Kınalı adalarda birer müfrezesi vardır, Büyükadadaki merkez grupunda 1 grup âmiri, 40 itfâiye eri, 5 makine ve 8 motopomp bulunmaktadır.

Büyükadanın en büyük derdi içme ve temizlik suyudur. 4 dakim ayazmadan ikisi susuzdur (Ayios Yeorios, Ayia Pareskevi, Ayia Fotini, son ikisi susuz) eski ev ve köşklerde sarnıçlar vardır. Adanın içme suyu damacanalarla ve temizlik suyu tankerlerle Sular İdaresi tarafından temin edilir, hususî bir su iskelesine indirilir ve halka satılıp dağıtılır. Elektrik Maltepe üzerinden kablo ile geçirilmiştir.

buyukada-7534

İslâm mezarlığı Tepeköy denilen mevkide, hiristiyan mezarlığı da Ayanikola denilen mevkidedir.

İskele civarındaki meydancıkda “İstanbulun beşyüzüncü ve müteakib fetih yıllarını kutlama derneği tarafından rekzedilmiş bir anıd sütun vardır, kitabesinin metni şudur: “İstanbul fethinden evvel Kaptânıderya Baltaoğlu Süleyman Bey tarafından fedhedilmiştir, 1953”.

Büyükadanın tarihçesi üzerine aşağıdaki satırları Türk Ansiklopedisinden naklediyoruz. (Nakilde bâzı kısaltmalar yapılmışdır):

“Büyükadanın ilkçağdaki tarihi hakkında hiçbir şey bilinmemektedir. Romalı tabiat bilgibi Plinius’un eserinde tafsilât verilmeksizin sâdece adı geçen “Megale=Büyük” adlı adanın burası olması muhtemeldir. Bâzı bilginlere göre İmparator II. İustinos kendi mülkü olan Büyükadada 569’da bir saray ile bir manastır yaptırdığı için bu adaya Prens Adası denmiş; diğer bâzılarının artık pek tarafdar bulmayan fikirlerine göre ise, Büyükadanın manastırlarında Bizans prens ve prensesleri sürgün olarak yaşadıklarından bu isim verilmişdir. Bütün diğer komşu adalar gibi Büyükada da VIII. yüz yılın sonlarından itibarendir ki Bizans hükümdar sülâlelerine mensub kimselerin sürgün yeri olmuşdur, halbuki patrik Eutykhious’un biyografyasından anlaşıldığına göre (bu zâtin ölümü 572) Prinkipo Adası daha VI. yüzyılda bu adla anılmaktaydı.

“II. İustinos tarafından 365’de sürgüne yollanan patrik Eutykhious Amasyaya gitmeden önce üç hafta kadar Büyükadada kapatılmışdır.

“İmparator Hrekleios, kendisine karşı bir ayaklanma hareketine girişdiğinden sübhelendiği oğlu Athalarik’i Büyükadaya sürdürmüşdü.

“İkonoklast İmparator V. Konstantinos Kopronymos 765’de kendi adamı olmasına rağmen patrik II. Konstantinosu Büyükadaya sürmüş ve bir müddet sonra da geri getirterek kıyam eden ahaliye teslim etmişdir.

“Büyükadanın tarihinde en çok nam bırakmış olan İmparatoriçe Eirene’dir. Oğlu VI. Konstantinosun 797’de gözlerine mil çekdirerek tahtı ele geçirdiği zaman torunu prenses Euphrosina’yı da Büyükadanın bir manastırına kapattırmışdı. 802’de İmparator I. Nikephoros tarafından idâreden uzaklaşdırılan Eirene de Büyükadada kendisinin kurduğu büyük manastıra kapatılmış, sonra da Midilli Adasına gönderilerek orada ölmüş, cesedi Büyükadaya getirilerek yapdırdığı manastıra gömülmüşdür.

“726’dan 842’ye kadar süren (tapılan) resim aleydarı hareket=ikonoklazm sırasında resim tarafdarı bir çok rahib Büyükadaya sürülmüşdür. Bunların arasında bilhassa Studios Manastırının baş rahibi ve theoloji bilgini Theodoros’un adı önemlidir.

buyukadaguillaume-berggren-fotografi

“Tahtı ele geçirmek isteyen Thomas ile birleşen arab akıncılarının Uludağ dolaylarına kadar gelmeleri sonunda, 821 yılına doğru, oradaki manastırlarında barınamayan rahib ve keşişler Büyükadaya sığınmışlarsa da sayılarının çokluğu, sıcak ve susuzluk yüzünden büyük sıkıntı çekmişlerdir.

“Latinler ile Bizanslılar arasındaki mücâdeleler esnâsında, 9 nisan 1182’de vukuu bulan lâtin katliamında canlarını kurtarabilen 14,000 kadar lâtin adalara çıkmışlar, bu arada Büyükadadaki manastırları yakdıktan sonra güney istikametinde kaçmışlardır.

“Tahtını kardeşine kaptıran Selçuk sultanı I. Giyâseddin Keyhüsrev’in de XII. yüzyıl sonlarında kısa bir zaman Büyükadada yaşadığı tahmin edilmektedir.

“1302’de Venedikliler Bizansı tehdid ederken, korsanlar da Büyükadaya çıkarak burasını yağma etmişler, Anadolu kıyılarından kaçıp Büyükadaya sığınan ehâliyi esir etmişler, adadaki meskûn yerleri yakmışlardır. Büyükada manastırlarının ileri gelenleri İstanbul şehrinin surları önünde kırbaçlanarak İmparator II. Andronikos fidye ödemeye zorlanmışdır.

“Cenova-Bizans mücâdeleleri sırasında, 1348’de kıymetli eşya yüklü bir Ceneviz gemisi Büyükada önünde dört Bizans gemisi ile savaşarak kendisini kurtarmışdır.

“Nikola Pisani idâresindeki Venedik-Katalan donanması Bizansa karşı yapdığı sefer esnâsında 1352’de Büyükada önlerinde demirlemiş; mürettebat da adaya çıkarak dinlenmişlerdir. Bu esnâda Büyükadanın meskûn olmadığı İoannis Kantakuzenos’un Vekaayinâme adlı eserinden öğrenilmektedir.

“1453’de İstanbul muhasarası sırasında Baltaoğlu Süleyman Bey idâresindeki türk donanması Büyükadayı fethetmek üzere buraya gelmiş, otuz muhafız tarafından müdafaa edilen kaleyi top ateşi ve saman dumanı ile teslim olmaya mecbur etmişdir.

“Osmanlı idâresi zamanında Büyükada uzun zaman önemli bir iskân yeri olmamışdır. EvliyA Çelebi zamanında, XVII. yüzyıl, Büyükadaya yamaçları kızıl renkde olduğundan “Kızılada” deniliyor ve o sırada Büyükadada 200 kadar rum evi bulunuyordu.

“Bu köy gitgide İstanbulun azınlıkları ile yabancıların sayfiye yeri halini almış, o sıralarda sık sık rastlanan vebâ salgınlarından kaçanlara da emin bir sığınak olmuşdur.

“XVIII. yüzyılda Büyükadanın meskûn yeri bırakılarak kuzey tarafında yerleşildiği görülmektedir. Bu yüzyılın sonlarında ada halkı balıkcılıkla ve ağaçlardan kömür çıkarmakla geçiniyordu.

“1824 yılına doğru Büyükadanın hâlen Mâden denilen yerinde bir demir mâdeni işletilmeye başlanmışdı.

“Mac Farlane, Walsh, Brayer gibi batılı seyyahlar XIX. yüzyılın ilk yarısında Büyükadanın nüfusunun 2000-3000 arasında olduğunu tahmin etmişlerdir. Bu sırada İstanbul ile Büyükada arasında gidiş gelişi 14 aded büyük pazarkayığı sağlamaktaydı.

“XIX. yüzyıl ortasında vapur seferlerinin başlaması ve Kırım Harbi esnâsında İngiliz donanmasının Büyükada önünde demirlemesi ile Büyükadanın önemi daha da artmış, ve 1850’den sonra, kuzey yamaçdaki köyden başka batıda bir köy daha kurulmuşdur. Son elli yıl içinde ise Büyükada hızla gelişerek modern bir sayfiye hâline gelmişdir.

d25b8b77bd13540baf1eb0190a0e5e15“Büyükadanın Osmanlı devrinde, meskûn ve hepsi erkeklere mahsus üç manastırı vardı. Karabey Koyu tarafında olan Ayios Nikolaos Manastırı 1860’da yapılmış, 1873’de genişletilmişdir. Kilisenin mihrabının altında Ayia Paraskevi ayazması bulunmaktadır. Sonraları boşalan bu manastır uzun zamandır yazlığa çıkanlara kiraya verilmektedir. Büyükadanın ortasındaki tepede bulunan ve halk dilinde Hiristos adı ile tanınmış diğer manastırın esası belki Bizans devrindendir, bugünkü binâyı 1597’de iki rahib inşâ etmişdir; 1753’de hiristiyan bezirciler loncasına vakfedilmiş, nihâyet çeşidli teşekküllerin malı olduktan sonra 1840 yılına doğru harab bir hâle gelmişdir. 1869’da patrik Sophranios tâmir ettirmiş, 1903’de “İoakeimeion” (Yovakimion) adı ile yetimhâne olarak yeni başdan yapılmışdır. Büyükadanın güney tarafındaki Yüce tepenin üstünde bu adanın üçüncü manastırı vardır; Ayios İeorios (Aya Yorgi) adında olan bu manastır şifâlı hassasına inanılan bir ayazmanın etrafında kurulmuşdur. Yine esası her halde Bizans devrine dayanan bu manastır IV. Sultan Murad zamanında yeni başdan yapılmış, 1751’de tâmir görmüş, XIX. yüzyıl başlarından itibaren 1914 yılına kadar ortodoks azınlık tarafından deliler yurdu (tımarhâne) olarak kullanılmışdır. Üç kat halinde altı ayrı şapel ve kiliseden başka şimdi boş olan manastır binâlarından meydana gelmişdir.” (Türk Ansiklopedisi).

Rahmetli aziz dostumuz Sermed Muhtar Alus, İstanbul Ansiklopedisine tevdî ettiği notlarında Büyükada için şunları yazıyor; 1890-1900 yıllarının hâtıralarıdır:

“Büyükada vaktile yalnız çamlık değil, incirlik, zeytinlik ve bağlıkmış ta… O güzelim adanın tek büyük kusuru ötedenberi susuzluktur. Kuyuları acı, sarnıçları sıcaklarda kurur, kurtlanır; içecek suyu hariçten, Maltepeden, Kartaldan, Yakacıktan gelirdi.

“Büyükadanın çevresi 8 kilometre kadardır. Muntazam yolları 1888’de yapılmış. Tenteli sepet faytonları, merkepleri gene mevcuddu. Büyük turu arabalar 2 Mecidiyeye, eşekler 10, 15 kuruşa yaparlardı.

“İnek ağıllarını andıran salaş iskelenin önüne birikip vapurdan çıkanları karşılama, gidenleri uğurlama gene mevcud.

“Şimdi, 1890 ile 1900 arasındaki Büyükadayı dolaşacağız:

“Vapurdan çıkıp karaya ayak bastın mı, yayılmış kırmızı kumlarda çıtır çıtır yürü… Sağdaki gazino o zaman ayni mahalde ve ayni halde… Sahibi, Dâirei Askeriye müteahhidlerinden Sinyosoğlu, müsteciri de Yani idi. Mandolinli, gitarlı Rum çalgıları hiç eksik olmaz, bazan Beyoğlundaki tiyatro kumpanyaları derme çatma gelir, kutu kadar sahnesinde temsiller verirdi.

buyukada-saat-kulesi

“Yokuşu çıkıp sağa saptık. “Beau Rivage” oteli. Meşrûtiyetde yandı. 50 yıllık “Kalypso” oteli, Akasy adını aldı. Gene kül olan “Giakomo” otelinin yerine de “Yat Klübü” yapıldı ki şimdi Anadolu Klübüdür.

“Giakomo’yu tutanın kızı da öyle dilberlerdendi ki… Kara kaş, kara göz, tombalacık vücud; “Onun yamanlığı Ada erkeklerini de, babasının otelini de yaktı” derlerdi.

“Yakınlardaki köşklerden birinde ablak yüzlü, iri yarı, kesesi dolu, damadlar, gelinler, toronlar sahipliğine rağmen gayet zendost bir et müteahhidi otururdu. Buna dair, rahmetli Tahsin Nâhidin ağzından duyduğum bir menkıbesini kısaca anlatıvereyim:

“Şâir, çok sevdiği arkadaşı Şehabeddin Süleymanla Dil’de dolaşırken, atak mizaç olan o iri kıyım müteahhid bunlara çatmış. Faytonunun üstünde zebellâ gibi arabacısile ispiri de var. Tahsin öfkeden kendini kaybedip fırlamaz mı yanlarına?… Kalın bastonunu, arabanın üstündekilere, içindekine savura savura kaçırtmaz mı alayını?… Şehap, tâ nerelerdeki çamların arkasından hayretle bakakalmışmış…

“Nizam Caddesinde kurenâdan ve kâtibi sâni Arap İzzet Beyin sağlı sollu çifte kâşânesi semtin en saltanatlı binalarıydı.Yukarıki ailesine mahsus, aşağıki de selâmlığıydı. “Tedkik edilecek mühim evrak var” diyerek, oraya çekilip sabahlar, alârivâyetin keyf çatarmış.

“Hususî bir çatana ile İstanbula gelip gider, mehtaplarda faytonile Adayı dört dönerdi.

“Azaryanın köşkü evvelâ Tophâne müşiri Zeki Paşa tarafından alınmış, mütâreke senelerinde klüp olmuş, bir aralık Karasi mebusu B. Süreyya biraderimizin uhdesine geçmiş, nihâyet Seferoğluna intikal etmişti.

“Binanın klüplüğü sıralarında, Ada eşrafından B. Cafer de ortaktı. Mumaileyh sonra Yat Klübüne geçti. Misafirlerin yiyecekleri yemişi temin için, hayli gayret sarfederek, Hristos tepesinin eteğindeki araziyi bağlık ve bağçelik yapmış, muvaffakiyetle meyva yetiştirmiştir.386394_10150400338548718_582753717_8315774_1115022198_n

“Sadrâzam Halil Rıfat Paşazade Cavid bey de Nizamda, gezip tozanların, ele avuca sığmazların en büyüğü o. Dokuz-on yaşlarımdayken tesadüfen orada bulunmuştuk. Köprünün Kadıköy ve Adalar iskelesi merdiveninde vuruluşu, pike yeleğinin kanlarla mülâmma oluşu gözümün önündedir.

“Nizam Caddesini takipteyiz. İdârei Mahsusanın meşhur müdürü Con Paşanın malikânesi sapasağlam duruyor.

“Dil 1890’da ne ise gene o. Yorgoli şimdi Yürükali. O vakit te deniz hamamları vardı. Kadınlarınki ve erkeklerinki yanyana… Pedavraları sımsıkı kapalı olan kadınlar hamamından bâzı ecnebi madamlar ve matmazeller, yasak masak dinlemiyerek dışarı fırlarlar, delikanlılar da kulaç kulaç peşlerine düşerlerdi.

 

“Erkekler hamamının bir hususiyeti de paralılar ve cakacıların denize çil kuruşlar, ikilikler, çeyrekler atması; Rum çocuklarının dalıp dalıp kapması.

“Dilden Büyük Tur yolu tutulunca ileride Palyambelos, Yahya Kemalin Viranbağ dediği ve:

Adalardan yaza ettik te vedâ

Sızlıyor kalbimiz üstündeki dağ

Seni hatırlıyoruz Viran bağ…

mısrâlarını söylediği yer.

“Oraya gelinceye kadar toprak ağaçsız, her taraf koca yemişi tarlasıdır. Ayayorgi tepesinin altında, sırtların eteğinde çam kokusu başlar. Seferoğlunun bağı da yakında…

“Palyambelos’taki içkili kahvede boyuna laternalar çalınır, sevişenler koca yemişlerin aralarına dağılırdı. O gainocu gene yerine sadık ve elân kulübesinde…

“Ayayorgi, denizden 200 metre yüksekmiş. Bin bu kadar yıllık manastırından bâkiye üç kilise görülür ki aşağısındaki en eskisi imiş. Buranın bir kısmı meşrutiyete kadar Şifâhâneydi.

Pierre de Gigord Collection of Photographs of the Ottoman Empire and the Republic of Turkey, 1850-1958
Aya Yorgi, Pierre de Gigord Collection of Photographs of the Ottoman Empire and the Republic of Turkey, 1850-1958

“Dilden ileri yürüyüp sola sapalım. Diyaskelos, şimdi “Lüna Park”… Buranın iki gazinosunda da laternalar, horalar, türküler eksik olmazdı.

“Ayayorgi ve Hristos tepeleri arasında, yüksekteki büyük binâ otel olarak, hattâ adı da konup “Prinkipo palas” denilerek 1896’da yapılmış, âkıbet Rum yetimhânesi olmuştu.

“Mâdene çıkıyoruz. Sağımızdaki Aya Nikola manastırına da 1828’de Moskof harbi esirlerinin bir kısmı nakledilmiş. Semte Mâden isminin verilmesi 1840 senelerinde işletilen ve ocakları hâlâ meydanda olan demir madeninden kalma…

“Bu tarafın hatırımıza gelen eski köşklerini sayalım: Köprüyü geçince Abdullah Paşanın, boğaz hekimi Fotyadis’in, Beyoğlunda Bonmarşenin karşısındaki manifaturacı Papanınki.

“Bir vakit ki “Bella Vista” şimdiki “Belvü” gazinosunun karşı tarafında Mâbeyin mütercimlerinden Marunî Sabuncu; bahçesinin önünde yaldızlı bir arı kovanı, ve içinde aynalı bir hizmetçisi vardı ki elyevm hayattadır.

“Bahçıvanoğlu, yani bugünün Alpaslan sokağının üstündeki caddede tahinî boyalı, yanyana iki köşk Cemal Beyin; karşısındaki çam ağaçlısı da Mahmud Celâleddin Paşanındı.

“Az ileride, Çakır çıkmazının başında Mâbeyincilerden Tahir Bey; bitişiğinde Ada muhtarı saatçi Mihran. Burasını ressam B. Laga Mehmed Ali aldı; boyattı, moyattı.

“Köşe başındaki güllü eve, samimî ahbaplığı dolayısile, doktor Hıntıryan taşınır durur, daha ötede Aslan Freskonun evinin karşısında da Abdülhamidin oğlu Abdülkadir Efendi otururdu.

“Şehzâde şıpsevdilerden; burada da bir balıkçı kızına vurulmuştu. Yosmanın kulağında tek taş küpeler, göğsünde pırlanta pandantifler; arabalarda, çamlarda beraber gezerlerdi. Evde her gece saz, âhenk; necâbetpenâh ta piyano başında…

“O sokaktan Kumsala inilirken, Ayayorgi meyhanesini tutan Andriyanın evini müverrih Ahmed Refik Bey merhum almıştı ki bîçarevi ölüme kadar götüren hastalığı orada başlamıştır.

“Gene yukarı dönelim: Şâzili dergâhı şeyhinin oğlu Hüseyin Beyin köşkü. Mûmâileyh, Cezayirli Emîr Abdülkadir zade Muhiddin Paşanın damadı olduğundan, bu köşktekilere Ada rumları “Arappaşalar” derlerdi.

“Büyükadada o zamanlar büyük kayık yapılır, Otel Kalipso’nun rıhtımına bayraklarla donanmış seyirci mahalleri ve hakem barakalrı kurulur, müşterilerle tıklım tıklım dolu olan İdarei Mahsusa ve Şirketi Hayriye vapurları, muşlar, sandallar açığa sıralanırdı.

“Adada polis molis hiç göze görünmezdi. Eminlik bu kadar olur. İki zaptiye esbak sadrazam Cevad Paşanın biraderi Şakir Paşa köşkünün altında iki dahası da Nizamda dururlardı. Ufacık bir vak’ayı duyan yok.

“Museviler rağbet etmeğe ve yazlığa gelmeğe başladıktan sonra Ada bakkalları ve kasapları “Bize alışveriş bırakmadılar, iflâs edeceğiz; her şeylerini İstanbuldan taşıyorlar” diye önceleri şikâyetçi olmuşlarsa da sonra aksatanlarını yoluna koymuşlardır.” (S. M. Alus).

Sayfiyeye göç imkânını bulamamış İstanbulluların pek azı yaz pazarları evinde kalır; âilece, yahud konu komşu topluluğu, iş ve memuriyet arkadaşları, mekteb arkadaşları veya sevişen bir kızla bir oğlan muhakkak bir yere giderler; bu pazar gezmeleri arasında dost, ahbab, akrabâ ziyaretlerinin yüz nisbeti çok düşükdür, gidilen yerler plâjlar, kırlar, gazinolardır.

İstanbullular, yaz pazarları dört büyük yol boyunca dağılırlar; Boğaziçi plâjları, gazinoları, Sular gibi Boğaz gezisi mesireleri, Rumeli yakasında Florya ve civârı plâjları ve gazinoları, Anadolu yakasındaki demir boyunun plâj ve gazinoları, (bu arada serpinti hâlinde Çamlıcaya gidenler, Yakacığa gidenler); ve nihayet Adalar, adalardaki plâj ve gazinolar, çamlıklar.

buyukada-aya-nikola-kilisesi-sebah-ve-joaillier-fotografi-2

Çağdaş İstanbul basınının seçkin sîmâlarından merhum Cemâleddin Bildik, ömrü boyunca çalışdığı Akşam Gazetesine yazdığı makalelerinden birinde Pazar günü İstanbulluların Adalara ve bu arada bilhassa Büyükadaya gidişlerini şöyle anlatıyor:

“Pazar günü sabahın erken saatinden 10,20 seferine kadar beş altı vapur hareket ettiği halde köprü iskelesinde biriken kalabalığı kaldırıp götüremiyor, daha sonraki vapurlar da tıklım tıklım, bir balık istifi halinde Adalara gidiyor. Pek, Adalara demek de doğru olamaz, çünkü vapurlar aldıkları binlerce kadın ve erkeği, ne hikmetse, Büyükadaya boşaltıyor…

“10,20 vapurunun bu müdhiş insan kalabalığı içinde ben de Büyükadaya gidiyorum. Bu gidişin ne çeşit bir yolculuk olduğunu bilmeyenler, vapurun arka tarafındaki koltuklardan birine oturduğumu, püfür püfür esen serin bir deniz havası içinde haftanın yorgunluğunu çıkara çıkara, etrafın güzel manzarasını doya doya seyrederek yola ettiğimi sanırlar ve belki de imrenirler. Fakat ne vapurun arka tarafındaki koltuklarından birindeyim, ne de püfür püfür esen ve denizi yalıyarak gelecek rüzgârdan küçücük bir hisse alabiliyorum. Koltukta değil, üst katta; makine dairesinin bu kata ulaştırdığı sıcaklıkla kızışan demir levhaların ya kınında ve ayaktayım! Vapur öyle bir doldu ki sırtımın bu kızgın demirlere dayanmasından sakınarak bulunduğum yerden kaçmağa çalışıyorum. Lâkin ne ileriye bir adım atmak, ne de sağa ve sola yarım metrecik kaymak mümkün oluyor! Ter, benim de; civarımda bulunanların da şakaklarımızdan sızıyor.

  • Aman biraz yol verin!… Bayılacağım şimdi…

“Bu, sık sık duyulan bir feryattır. Fakat kim kime yol açacak vaziyettedir ki… Öyle bir gidiş ki bu insan bayılsa değil, ölse bile vapur bir iskeleye yanaşıp yolcularını boşaltmadıkça yerinden kıpırdıyamıyacak!…

  • Havayı tebdil eder, nane şeker!…

“Kalabalık içinde eksik olan şey, satıcılarmış gibi nane şekercinin biri geliyor, biri gidiyor… Nasıl yol buluyorlar da geçiyorlar? diyeceksiniz. Onlar, yol değil, etraftakileri ite ite, hattâ devire devire açtıkları aralıklardan sızıyorlar. Bunu gören bir başka satıcı da feryadı basarak aynı yerden ilerlemeğe çalışıyor.

  • Acıkanlara sandviç!…

“Nane ve limon şekercisi, sandviççi, nazarlık boncuğu satanlar, güneş gözlükçüsü, simitçi, terazesinin tek gözüne doldurduğu armutla avaz avaz haykıran bir seyyar satıcı!… Hülâsa bütün bunlar vapuru, bir yolcu vapuru olmaktan çıkarmışlar da seyyar panayır haline getirmişler… Az kalsın unutuyordum. Ya o çikolata, çiklet satanlar… Bunlar da ellerindeki tablaları sağa sola çarparak geçiriyor ve basıyorlar feryadı:

  • Canları sıkılana sakız!… Kahve yerine çikolata!…

“Sanki kahve ile çay, gazoz ve sucu eksikmiş gibi… Vapurun kahve ocağı başından ellerinde tepsilerle ilerlemek isteyen, isteyip de ilerliyemedikleri için:

  • Yağlı boya!… tehdidi ile yol açmağa uğraşan ve sayısı diğer satıcılardan çok olan beyaz ceketli büfeciler de hareketleriyle insanı işkenceye sokmakta ötekilerle yarış ediyorlar!…

“Şu satıcılar içinde nazarlık boncuğu satan ile çuvaldızcının işi ne? diye sormak hakkınız. Bu halde yoluna devam eden bir vapura 100 değil, bin nazarlık boncuğu bile az gelir…

“Vapur, Büyükada iskelesine yanaştıktan sonra çıkan kalabalık:

  • Oooh!… diyerek geniş bir nefes alıyor. Dünya varmış…

“Sepetlerine yiyeceklerini dolduran âile grupları içinde, yüklerini ağırlaştırmamak için, ekmeklerini Büyükadaya çıktıkları zaman almayı düşünenler var. Vapurdan iskeleye ayak basar basmaz marş marş fırınlara…

  • Aman! Ekmek…

“Fakat ekmek nerede?… Fırıncıya biraz ihtiyatlı hareket edilmesi lâzımgeldiğini hatırlatanlar cevabı alıyorlar:

  • Bu sıcağa kar mı dayanır a bayım… Sabahtan beri ekmekleri daha kürek üstünde iken satıyoruz. Bütün gece çıkardığımız ekmekler de sabahın erken saatlerinde eridi, kayboldu…

“Fırınların önü, en kıt zamanında karne ile ekmek alışımızdan bir hâtırayı canlandırıyor. Küçük büyük, kadın erkek kalabalığı kuyruk olmuş ekmek bekliyor:

  • Bay fırıncı evvelâ bana ver, tâ Dil’e gideceğiz…

“Kolları sıvalı tezgâhdar, kapı dibinde oturan şortlu bayana tebessüm ederek:

  • Seni fazla bekletmem küçük hanım, diyor, biliyorum plâja gideceksiniz…

“Bunu gören yaşlı bir kadın başını iki tarafa sallayarak ya sabur çekip mırıldanıyor:

  • Öyle ya, itibar gençlere…

“Nizam Caddeesini dolduran elleri sepetli, paketli ve destili kalabalık, sol taraftaki dik yollara saparak oflıya puflıya çamlıklara çıkıyor… Bu yorgunlukla yemekler açılacak, yenecek ve biraz dinlenmeğe vakit bulunamadan haydi vapura… Vapurdan sonraki yolun bir ucu şüphesiz, Maçkaya, Şişliye ve Kurtuluşa varacak, öbür ucu da Edirnekapı, Samatya, Aksaray, Yedikule ve Topkapıya kadar uzayacak!… Bu gezmeğe ve eğlenmeğe çıkan âile gruplarile çiftlerin ikinci bir Pazar gezmesi daha yapabilmelerine imkân var mıdır, yok mudur, onu pek kestiremezsiniz amma dönüş vapurundaki kalabalık içinde “tövbeler tövbesi…” diyenlere çok rastlarsınız…

“Çamlıkta yemeklerini açmış, güle konuşa yiyen öyle gruplar gördüm ki yük edip bira şişelerini bile yanlarında getirmişler. Hele o rakı şişeleri?… Bir Pazar çamlıkda kaç şişe rakı içildiğini merak edenler, ertesi günü sıkı bir tarama ile toplanacak boş şişeleri sayabilirler… Çamlıkta, kuru kozalaklar kadar boş şişe bulunabileceğini mübalâğasız iddia edebilirim…

117ffe648e00f64dce3e62d10411077e

“Şunu da haber vereyim ki yasak olduğu halde ateş yakıp kahve pişirenler de vardır. Yarın öbürgün çamlıkta bir yangın çıkarsa bekçileri sorguya çeker, yangın sebebini tahkik için haftalar ve aylarca uğraşırız. Bu sonraki uğraşma, yanan çamları yerine koyamıyacağı için faydasızdır. Şimdiden uğraşmalı, hiç değilse pazarları çamlıkta kolcular dolaştırmalı. Bununla beraber çamlığın başı boş bırakılmış olduğuna da pek ihtimal vermiyorum. Fakat saatlerce dolaştığım halde kahve pişiren hiçbir âilenin karşısında yasağı hatırlatan insan görememekliğim beni, alâkadarları îkaza mecbur etti. Biliyorum, yazının yangın noktasına takılan ilgili daire müdür veya şefi, kaleme kâğıda sarılıp bir tavzihname yazacak, çamlıklarda yangına her türlü tedbirin alınmış olduğunu bildirerek: “Bu işle vazifeli bekçiler durmadan dolaştıkları halde ateş yakanlara rastlamamışlardır” diyecektir.

“Halicin “Tuzluk” dediğimiz vapurlarından biri tamir ve tadil edilerek plâj seferlerine tahsis edilmiş. Bu vapurun yolcuları arasında pantalonlu bayanlara pek sık rastlanıyor. Karadan yolculuğu gözlerine yediremeyenler haydı vapura… Yiyeceklerini beraberlerinde götüren âilelerden bir kısmı da bu vapurla plâj iskelesine çıkarak çam altlarına yayılıyorlar. Masa ve iskemleler kapanın elinde kalıyor. Oradaki gazinoya ait olan bu masalarda yemeklerini açıp etrafına dizilenler pek çok… Yan taraftaki masalardan birinde garsonla münakaşaya şahit oluyorum… Garson ısrar ediyor:

  • Olmaz efendim olmaz… Burada ancak bira içilebilir, rakı yasaktır!

“Yemek sepeti içinde getirilen yarım kiloluk rakı şişesi derhal bardaklara boşaltılarak:

  • Rakı değil, içmesuyu! deniyor ve garsonun kulağına bir şeyler fısıldanması ihtilâfı hallediyor!…

“Fakat bu, öyle bir içme suyudur ki yarım saat sonra içenlerin neşesini arttırıyor, yükselen kahkahalar arasında tertiplenen oyunlarla papas bile kaçırılıyor. Birdir bir, iskemle kapmaca oyunları da ihmâl edilmiyor.

 

buyukada-1930lar-2Uzun boylu dikkat ve tetkike lüzum kalmadan anlaşılıyor ki plâja gelenlerden çoğu, banyolarını çamlar altında bira ile yapıyor. Fiatları hiç sormayın. Dört parça kuşbaşı et bir şiş oluyor ve en lüks gazinonun lokantasındaki rakamlar gibi yürekleri dağlıyor. Ayak üstü bir şişe su 15, bir gazoz 25 kuruş olduktan sonra üst tarafını varın kıyas edin artık… Büyükadanın birinci sınıf gazino ve lokantasında bir şişe buz gibi su 10, gazoz 15 kuruş olsun da plâj çamlığında neden 15 ve 25 alınsın? Bunun gibi akıl ermeyen ve tenkide müsait daha nice meseleler var ki düzene sokulmasını isteyenlerin orada esaslı bir tetkik yapmalarını icabettiriyor. Meselâ plâjdan ayrılarak çamlar altında istirahate çekilmiş âile grupları arasında gezintiye çıkan Tarzan kılıklı delikanlıların bu hareketlerine mâni olmak muazzam bir iş midir? Deniz kıyafetiyle ancak denizde ve denize âit kumsalda dolaşileceğini onlara öğretmek zor bir iş olmasa gerektir. Bu lâubaâlilik o dereceyi bulmuştur ki setriavret kabilinden bir karış don giymiş delikanlıların vapura kadar girerek yolcular arasından geçtikleri ve kendilerini vapurun üst kısmından denize attıkları sık sık görülen çirkin manzaralardır.” (Cemaleddin Bildik, Pazar Gezmeleri, Akşam Gazetesi, 1948)

About 9ada1deniz

Check Also

Mahkeme Adalar’ı ‘bozacak’ yapılaşmaya ‘dur’ dedi.

Adalar’da pandemi döneminde hızlanan inşaat furyasının önünü açan “Geçiş Dönemi Yapılaşma Koşulları” uygulaması Mimarlar Odası …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir