Heybeliada’da yaşayanlar uzun süredir kullanılmayan kütüphane binasını, 2013’ten bu yana yine kütüphane olarak geri kazanmaya çalışıyor. Geçmişte 30 yıla yakın bir süre kütüphane olarak hizmet veren ve Adalılar’ın kütüphane olarak bildiği Triandafilidis Köşkü, Heybeliadalılar’ın çabalarıyla bahçesine çöp boşaltılan ve yıkılmak üzere olan bir bina olmaktan kurtuldu. 2008’den bu yana boş olan binanın tekrar kütüphane olarak hizmet vermesi için 2013 yılında kurulan Heybeliada Kütüphane Girişimi bugün yoluna Heybeliada Kütüphanesini Koruma Derneği olarak devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Adalılar’ın binanın kütüphane olarak kullanımı yönündeki isteklerine rağmen tekrar Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen bina ve yaşanan süreç hakkında kütüphane derneği gönüllülerinden Serenad Demirhan‘la konuştuk..
Röportaj: Demet Ege
Heybeliada Kütüphane Girişimi nasıl doğdu?
Aslında ilk başta binaya ve bir kültürel mirasa sahip çıkmak gibi bir niyet vardı. Burası 150 yıllık bir bina ve bir Rum ailesine ait. Triandafilidis ailesine ait bir köşk. Aile adadan göç ettikten sonra devlet 1923 yılında bu köşke el koyuyor ve burayı Türk İlkokulu yapıyor. 40 küsur sene ilkokul olarak kullanılan bina daha sonra 1969’dan 2009’a kadar halk kütüphanesi olarak kullanılıyor. İzleyen yıllarda kullanılmayan, bir bölümü fiilen öğretmen lojmanına dönüştürülen ancak yıkımın eşiğinde bir bina olarak varlığını sürdürüyordu. Geçmişte bu köşkle ilgili herkesin hayalleri de olmuş elbette. Kimi bir yazarlar evi olsun, kimi meslek kursu olsun demiş ve türlü düşünceler geliştirmiş, ancak hiç biri hayata geçmemişti. Daha sonra 2013 yılında STK’ların ve Adalılar’ın topladığı 500 imzayla biz kütüphanemizi geri istiyoruz diyerek yeni bir süreç başlattık. Bu zorlama sonucunda da köşk ve bahçesi geçtiğimiz sene restore edilmeye başlandı.
Geçmişte klasik bir halk kütüphanesiydi bu köşk değil mi?
Evet, klasik bir halk kütüphanesi anlayışına uygun olarak işlemiş geçmişte. Günümüzde kütüphaneler artık yaşayan bir kültürel merkez olarak düşünülüyor, ancak geçmişte kütüphaneler ders çalışılan, içinde soba olan sıcak bir mekan olarak görülüyordu biliyorsunuz. Bu da kütüphanenin önemli işlevlerinden bir tanesi, ancak yaşam boyu öğrenme dediğimiz anlayıştan sözetmek mümkün değil. Kuşkusuz biraz da ilgisizlikten bu durum oluşuyordu. Meslekten bir kütüphanecinin orada durmuyor olmasından da kaynaklanıyordu bu durum. Heybeliada Kütüphanesi’nde bir memur duruyordu, kütüphanecilik eğitimi almış biri değildi ve daha çok kütühaneyi açıp kapatan, sobayı yakan bir memurdu.
Peki bugün orada yapmak istediğiniz ne?
Biz kütüphane adanın kültürel mekanı olsun istiyoruz. Orada insanlar arı kovanı gibi işleyen bir kültürel mekanda buluşsun, herkesin her yaşta bir şeyler öğrenebileceği, atölyeler ağırlıklı bir yer kazansın istiyoruz. İnsanın kendini geliştirdiği, yetiştirdiği bir kütüphane düşlüyoruz. Gerçekten beşikten mezara kadar insanların bütün hayatı boyunca öğrenmek istediği şeyleri bulabileceği bir alana ihtiyacımız var. Kütüphanenin yaşaması için halkın onu sahiplenip desteklemesi, içeride de meslekten bir kütüphaneci olması gerekiyor. Bugün Türkiye’de neredeyse tüm halk kütüphanelerinde kütüphaneci çalışmıyor, herhangi bir memur çalışıyor. Türkiye’de bir sürü kütüphaneci mezun oluyor ama atanamıyor. Dolayısıyla biz Adalılar’ın çabalarıyla hem kütüphaneciyi zorlayacak, hem de Türkiye’de kütüphanecilerin ön ayak olabileceği bir model geliştirmek istiyoruz. Bu da ilk defa olan bir şeymiş aslına bakarsanız. Bir bölgede yaşayan insanların ayaklanıp biz kütüphane istiyoruz demesi ilk defa yaşanıyormuş. Biz de yeni öğreniyoruz bunu ve bu nedenle kütüphaneciler de çok sahipleniyor bizim girişimimizi..
Restorasyonun kütüphane olmak üzere başladığını söylemiştiniz, sonra ne oldu, bugünkü durum ne?
Sonra bambaşka bir şey oldu, bürokrasinin karanlık koridorlarında herşey yavaş yavaş değişmeye başladı… Açıkçası çok da çözebildiğimiz bir şey değil. Türkiye’de bürokraside böylesi “yanlış anlaşılmalar” olabiliyor. Hem valilikle, hem kültür bakanlığı ile, hem kütüphaneler genel müdürlüğü ile görüştük bite bu süreçe. Hepsi de buranın kütüphane olması için uğraş vereceğini söyledi, dilekçeler yazdılar, talep ve tahsis metinleri yazıldı. Aslında kimsenin kütüphaneye karşı çıktığı da yoktu, ancak herkesin birbirine devrettiği bu binanın son olarak tekrar Milli Eğitim Bakanlığı’na verildiğini ve kütüphane yapılmayacağını öğrendik.
Bu kadar meşru ve doğru bir talebin, genel olarak olumlu görülen bir sürecin başına gelenler çok garip …
Evet çok garip. Türkiye’nin hikayesini gördük kütüphane sürecinde aslında. Bir yanı imar ve mülkiyet meselesine, diğer yanı bürokrasiye uzanan bir süreç yaşadık. Bu bina başlangıçta İl Özel İdaresine tahsisli bir binaydı. İl Özel İdareleri kapatılırken, bir komisyon kuruluyor ve bina geçmişte Milli Eğitim’e tahsisli olduğu için tekrar oraya devrediliyor. Restorasyondan sonra bize bina tekrar Kültür Bakanlığı’na devredilecek, tapu devri yapılacak ve kütüphaneye dönüşecek dendi, ancak bu gerçekleşmedi. Dilekçeyi yazdı Kültür Bakanlığı Milli Eğitim’e “Burayı kütüphane olarak bize verin” dedi ancak verilmedi. Geçen Kasım ayında da Milli Eğitim Bakanlığı kesin olarak “vermiyoruz” dedi.
Ada’nın tepesine bütün ada nüfusunu içine alacak büyüklükte devasa bir okul yapıldı, ayrıca adada Anadolu Lisesi var, ortaokul var, ilkokul var, lojmanlar var. Bu kadar binası olmasına rağmen Milli Eğitim neden kütüphaneye sıcak bakmıyor sizce?
Muhtemelen başka hesaplar, tartışmalar vs. olduğunu düşünüyoruz idare bünyesinde. Ancak biz kütüphanesi olmayan bir kütüphane derneği olarak zaten uzun soluklu bir süreç olarak düşündük bu girişimi. Birçok etkinlik düzenledik, birçok söyleşi, kütüphanecilik nedir ne değildir öğrenmeye çalıştık. Halk kütüphaneciliği konusunda çalışmış isimleri davet edip bilgilenmeye çalıştık. Birçok atölyeler yaptık, çocuklarla çalıştık, edebiyat ve sanat etkinlileri, atölyeleri düzenledik. Bunları yapmaya halen devam ediyoruz. Diğer yandan bürokrasiyle görüşmeye de devam ediyoruz.. Ada halkı da bu süreci destekliyor, herkes çok verici ve paylaşımcı. Bir atölye yapmak istediğimiz zaman fizikçisi, edebiyatçışı, matematikçisi, İngilizce dersi verebilecek insanlar hepsi gönüllü çalışmalara katılıyorlar.
Önümüzdeki dönemde neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Adalarda STK’larla ortak çalışmalar yapmayı düşünüyoruz. Tarih ve edebiyat çalışmaları devam ediyor. Bir gezici kütüphane projemiz var. Kütüpaneciler derneği ile ortak çalışmalar yapıyoruz. Bir de mahkeme sürciyle ilgili neler yapabileceğimizi konuşuyoruz binayı geri almak için. Kolay değil bu zamanda bu kadar gönüllü emeği bir araya getirmek. Heybeliada kütüphanesini istiyor, biz de inatla istemeye devam edeceğiz, başka yolu yok..