“Bir ütopya doğurup kendini buna hasredemeyen bir toplum, köhneleşme ve yıkım tehdidiyle karşı karşıyadır adeta.” E.M. Ciaron, Tarih ve Ütopya
Abdullah Onay – Heybeliada
Adalar için öngörülen 1/1000’lik planın nelere yol açacağı Adalar forum ve savunma gruplarında epeyce tartışıldı. Grupların ana tespiti, bu planın Adalar’da yapılaşmayı ve nüfusu arttıracağı idi. (bkz. http://dokuzadabirdeniz.com/) Ayrıca Adalar arasında öngörülen işbölümü ile turizm baskısını hafifletmek bir yana daha da arttıracağının emareleri görünüyor.
Peki bu durum, Adalar’da yaşayan diğer canlıları nasıl etkileyecek? Bunun için kahin olmaya gerek yok. Yaşadığımız kent üzerinden düşünürsek, onun değişim sürecine bakarsak olacak olan şu: Yaşam alanları daralacak ya da tümden ortadan kalkacak. (Bunun için Yassıada’da olanlara bakabiliriz, oradaki canlı çeşitliliği var eden doğa, acımasızca ortadan kaldırıldı.)
Kirpiler artan trafik nedeniyle zaten güçlükle sürdürüyorlardı yaşamlarını. Kuşlar da bu baskının sonucunda Adalar’ı terk etmek zorunda kalacaklar. (Kuşlar için Adalar’ın önemine dair http://dokuzadabirdeniz.com/?cat=128) Yine atlar için de zorlaşacak hayat. Turizmin büyük bir hızla artışı, fayton pazarlaması, bu yükü taşıyamaz hale getiriyor her geçen gün. Keza ormandaki köpekler, martılar, kargalar…
Ve tabii ki sokak hayvanları; yani kediler ve köpekler. Artan nüfus ile orantılı sayıları artacaktır, ama yapılaşma ve trafik ile birlikte eskisi gibi özgür hareket edemeyeceklerdir. Sokakta kısa olan yaşam süreleri daha da kısalacaktır.
Daha önemlisi, hep hayalini kurduğumuz ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz, Adaları, sokak hayvanları için başka bir hayat mümkün diyebileceğimiz bir yere dönüştürebilmek, artık hayal bile olmaktan çıkacak demektir.
insan sorumsuzluğu sonucunda sokaklarda yaşamaya mecbur bırakılan, kedi ve köpeklerden “sokak hayvanı” diye bir tür yarattık. Buna ne yazık ki hayvanseverlerin de büyük katkısı oldu. Tüm bu süreç boyunca, kenti, sokakları inşaatlara, arabalara, trafiğe boğduk. Bırak kedi ve köpeğin yaşamasını, insanlar o sokaklarda yürüyemez hale geldi.
Koca kentte çok az yer kaldı, bu kabusun dışında kalabilen. Adalar da onlardan biri. Burada yapabileceğimiz bir programla, sokaktaki hayvanların yaşam haklarını koruyabilir, özgürce yaşabilmelerini sağlayabilirdik.
Ama bunun için ilk yapılması gereken, kontrolün sağlanması, bunun için herbirinin kaydının, kimliğinin olmasıydı. Zaman içinde ancak terkedilmelerin önüne geçebilirdik. Her birinin hem kimliği olacaktı hem de kayıtlı koruyucu insanı. Beslenmeleri, tedavileri yapılacak, sığınacakları yerler olacak, güven içinde yaşayabileceklerdi. (*)
Bu kentte, inşaatlar cangılında mümkün değildi, ama Adalar’da pekâlâ olabilirdi.
Bunu elbette örgütlediğimiz ağlar içinde yapacaktık. Bunları yaparken, -diyelim kulübeler- yaratıcı yönlerimizi geliştireceğimiz estetik üretimler olacaktı. Hayvanlara dair bu yaşam alanlarını üretirken, bizzat kendi aramızdaki ilişkileri de yeni baştan kuracaktık. Dayanışmacı, paylaşmacı ilişkiler inşa edecektik. Yani bizzat kendimizi bu ilişkiler içinde dönüştürebilecektir. Kimseyi ötekileştirmeyip, itip kakmayıp, bu ağların içinde yer alabileceklerini gösterecektik. Çünkü yüzyıllardır sadece sömürmek için hayatımızda yer etmiş bu canlılara karşı göstereceğimiz diğerkâmlık; bu yeni tarz ilişki formları kurabilmemizin önünde bize ufuk açacaktı.
Ne yazık ki bunlar yapılamadı. Eğer yapılabilseydi, sokakları yalnızca hayvanlar için değil, insanlar için de yaşanabilir kılabilir, bunu örnek olarak gösterebilir, yaygınlaştırabilirdik. (**)
Sadece karşı çıkarak değil, birlikte yaşam için farklı formlar olabileceğini hayata geçirebilirdik; geçirebiliriz de hâlâ. Yeni planları bu anlamda tartışırken, tüm canlılarla birlikte kendi hayatımıza da sahip çıktığımız bilincine sahip olabilirsek şayet.
Bu anlamda bulunduğumuz mikro alanı savunmakla sınırlamamalıyız hedeflerimizi, orada üreteceğimiz farklı hayata dair nüveler, bize kader gibi sunulan realitelerin bir zorunluluk olmadığını gösterebileceğimiz iddiayı içerirler. O anlamda da savunduğunuzun aslında küçük bir bölge değil, bütün bir yeryüzü olduğudur.
(*) Bunları ayrıntılı tekrarlamıyorum, dileyen Belediye’ye sunulan programlar, imzalanan protokal vb. belgelere https://www.facebook.com/groups/heybeliadahayvanhaklari/ sayfasındaki dosyalar bölümünden ulaşılabilir.
(**) Kentten Adalar’a gezmeye gelen insanların tepkilerine bakarsanız çoğunlukla burayı bir “cennet” olarak tarif ettiklerini görebilirsiniz. Ama kent realitesinin dışında yaşanabilir bir yer olarak değil, bunun imkansız olduğunu düşünürler. Sokaktaki kedi ve köpeklerin rahatlığı da çoğunu şaşırtır.
SOKAK HAYVANLARI “SORUNU” VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sokak hayvanları “sorunu” hayvanseverlere göre kontrolsüzlükten, denetimsizlikten kaynaklanan, yani insanların yol açtığı bir sorundur. Bunun bedeli hayvanlara ödetilemez.
Bu sorunun çözümü, yüzyıldan beri uygulanan yöntemlerle gerçekleştirilemez. Yani 60-70 bin köpeğin Hayırsız Ada’ya atılıp, katledilmeleriyle başlayan, yok etmelerle ya da “Barınak” adı verilen temerküz kamplarına doldurmakla olmaz.
Sokak hayvanlarının bizler kadar yaşam hakkına sahip olduğu, Adalar gibi doğa ile iç içe yaşadığımız bu çok özel yerde onların da Adalar’ın bir parçası olduğu bilinciyle hareket etmemiz gerekir.
Yerel Yönetim’den talep ettiğimiz çözüm önerilerimizi ise şöyle sıralayabiliriz:
- Sokak Hayvanları Gönüllüleri’nin sorunun çözümünde Yerel Yönetim ile ortak çalışma koordinasyonunun sağlanması, çözüm için toplumun katılımının ve ikna edilmesine önem verilmesi;
- Adaya getirilip bırakılmalarını, yazlıkçıların giderken terk etmelerini, denetimsiz doğurtulup sokağa atılmalarını engelleyecek bir çipleme ve kontrol sistemi, karşıda ve Adalar’da iskelelere bilgilendirici, önleyici afişlerin asılması;
- Kısırlaştırmalar. Ancak bunlar düzensiz, keyfe keder, sağlık koşullarının yerine getirilmediği bir biçimde yapılmamalıdır;
- Gerçek bir veterinerlik hizmeti. Sokak hayvanlarının kuduz aşılarının takip edildiği, sağlık sorunları çıktığında tedavilerinin yapılacağı bir hizmet sunumu;
- Orman köpeklerinin yapılmakta olan beslenme faaliyetlerinin devamının sağlanması;
- Eğitim, başta okullar olmak üzere, toplumu bilinçlendirecek, hayvanlara dair bilgilendirme faaliyetlerinin düzenli yapılması. Konferanslar, oyunlar, film gösterileri vb.;
- Barınağı bir rehabilitasyon merkezi haline getirecek düzenlemelerin yapılması, sayılarının arttırılacağı değil, süreç içerisinde azaltmaya dönük, sahiplendirmeler, yazlıkçılara yönelik geçici “misafir köpek” edinme vb. uygulamalarla “toplama kampı” çözümsüzlüğünü ortadan kaldırmak.
- Sokak hayvanlarının gönüllülere zimmetlenerek, sorumluluğun paylaşılması;
- İskelelere turistlere yönelik birkaç dilde, Ada hayvanlarını tanıtan, onların bizim zenginliğimiz olduğu ve nasıl davranmaları gerektiğine dair bilgilendirici afişlerin asılması.
- Bütün bu faaliyetlerin Belediye İnternet Sitesi’nde duyurulması, şeffaflığın sağlanması, toplumun takip edeceği bir sistemin kurulması;
- Yılda bir kez Adalar’da bir şenlik organize edilmesi. Hayvansever sanatçıların konserleri, oyunları, filmleri ile katkıda bulunacağı bu şenlik ile toplumun, özellikle çocukların bu konudaki duyarlılığının arttırılması.
Güvene, katılıma dayalı bir faaliyet sürecine girildiğinde çok daha fazla yol bulacağımızdan eminiz, yeter ki bunu isteyelim.
Çözümün günübirlik sağlanamayacağı, bunun bir süreç işi olduğu bilinciyle, ama sürecin sonunda oluşturabileceğimiz hayvan haklarına saygılı, medeni çözümler ile ülkeye de örnek olacak bir model yaratabileceğimizi gösterebiliriz.
NOT: 2009 yılı yerel seçim süreci öncesinde yapılan, ekteki program, Belediye ile bir protokol olarak imzalanmış ama ne yazık ki elle tutulur bir ilerleme kayededilememiştir.