Büyükada Rum Yetimhanesi ya da bir Batığın Hikâyesi

29 Nisan 2014 – Ne Güzel Şeyler – Kiraz Akın

Büyükada’nın tepelerinden birinde çoktan terk edilmiş bir ahşap bina var. Bir dönem Rum Yetimhanesi olarak kullanıldığı için bu adla biliniyor. Önünden geçerken görüp irkilmediyseniz ya da hikayesini bizzat birinden duymamışssanız bilmeyebilirsiniz bu binayı. İnşa edildiği 1898-99’dan bu yana, kullanımı konusunda en çok ihtilaf yaşanan İstanbul yapılarından biridir bu.

Bina aslında otel olarak yapılmıştır, fakat işletme ruhsatı alamayınca dönemin tanınmış simalarından Eleni Zarifi tarafından satın alınır ve yetimhaneye dönüştürülür. Birinci Dünya Savaşı yıllarından, 1960’ların başına değin çeşitli milletlerden sığınmacıların çatısı olur. 1960 ihtilali sırasında bir süre ordu tarafından kullanılır ve 1964’te kapısına kilit vurulur, çünkü devlet Patrikhane’ye bağışlanan yapı ve arazisi üzerinde hak talep etmiştir!

Bu tarihte, Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olduğu iddia edilen Yetimhane binası tümüyle terk edilir. 60’lar, 70’ler, 80’ler boyunca bina eskir durur ve 1990’larda kapsamlı bir restorasyon projesi gündeme gelir: Betondan cephe kaplaması yapılarak yeniden otel olarak açılacağı konuşulur, ama bu olmaz, (çok şükür!) çünkü binanın mülkiyeti hakkında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Fener Rum Patrikhanesi arasında 1997’de bir dava başlar. Bu dava 2005’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınır ve 2010’de Patrikhane lehine sonuçlanır. Buraya kadar yazdıklarıma Türkçe İnternetlerde arama yaparak kolayca ulaşabilirsiniz. Davanın sonuçlanmasının ardından Patrikhane’nin yapı hakkındaki inisiyatifinin ne olacağına dair muhtelif rivayetler var: Dinlerarası diyalog merkezi, ekoloji/çevre vakfı olmasıyla ilgili haberler yayınlandı son bir kaç sene içinde. Fakat, biraz sonra siz de göreceksiniz ki, aslında binayla ilgili bir inisiyatifin mümkün olup olmadığı bile şüpheli!

Fotoğrafçı Ziya Tacir’in geçen sene Merkur‘da sergilediği Rum Yetimhanesi fotoğraflarına ben yenice denk geldim. Kendisine çekimin nasıl gerçekleştiğini sormak için ulaşmaya çalıştım, mümkün olmadı, ancak galeri yetkilileri fotoğrafları burada yayınlamama izin verdiler. Teşekkür ederim.

Belki on (belki daha fazla) yıl önce Rum Yetimhanesi’nin kapalı demir kapıları önünde durup, binaya uzun uzun baktığım bir anı hatırlıyorum. İçeri girmek o günlerde “tehlikeli ve yasaktı” ve bu durum hiç değişmedi! O gün, binanın bahçesinde birtakım yaşam belirtileri de vardı. Başka bir yıkık dökük yapının kapısı önünde serili çamaşırlar, orada uzakta rastgele yere bırakılmış bir çocuk bisikleti gördüm. Arkada dev gibi, çoktan terk edilmiş binanın önünde, bekçilik eden aileye ait minicik ölçeklerde bir hayat devam ediyordu. Yıllar sonra o gün binanın içinde göremediklerimi bu fotoğraflarda görünce sarsılmadım diyemem açıkçası. Bütün haraplığına rağmen dışarıdan görünen ihtişam aynen içeride de devam ediyormuş. İç mekan anlaşılan ilk defa görüntülenmiyor, bu yazıyı yazarken başka fotoğraflar da gördüm.

Fotoğraflara bakınca göreceksiniz, bina yeryüzü üstünde bir batık gibi. Batık olsa, belki “çok kıymetlidir bu, su yüzüne çıksın” denilir, bir teşebbüste bulunulurdu. Anladığım, gördüğüm kadarıyla çok yerine ayak basmak bile mümkün değil artık. Hakkındaki ihtilafların devamededurduğu onyıllar boyunca bina eskimekle kalmayıp hepimize veda etmiş aslında.

Yetimhane binasının mimarı Alekandr Vallaury’dir ve onun yapıları, İstanbul’un en önemli yapılarıdır:  Arkeoloji Müzesi, İstanbul Erkek Lisesi (Düyun-ı Umumiye), Decugis Evi (Galata Antik Otel), Markiz Pastanesi, Bankalar Caddesi üstünde Osmanlı Bankası (şimdi Salt Galata), Pera Palas Oteli, Ömer Abed Han, Büyük Klüp (Circle D’Orient ya da hepimizin bildiği adıyla Emek Sineması)  yalılar, camiler… diye liste upuzayıp gidiyor.

Vallaury’nin yaptığı binaları İstanbul’dan çekip çıkarsak, inanın hepimiz şaşkına döner, ne yapacağımızı bilemeyiz! İşte siz de göreceksiniz bu fotoğraflarda Vallury’nin yaratmaya muktedir olduğu görkemi. Fakat, korumamak bile değil, bilhassa tahrip etmek konusundaki ısrarlı mücadele, hem de çeşitli cephelerde devam ettiği sürece daha çok yeryüzü batığına bakarız böyle hep beraber.

Diğer fotoğraflar için buraya bakabilirsiniz: http://ziyatacir.com/photography.php?id=46

 

Not: Hem Yetimhane, hem de Vallaury hakkında pek çok kaynağa kolayca erişebilirsiniz. Burada yer verdiğim ayrıntıların hepsi meseleyle ilgilenenlere malumdur. Yazıyı binayı hiç tanımayanlar için yazdım .

Yazının ana görüntüsünü Büyükada Rum Yetimhanesi Yok Olmasın isimli feysbuk sayfasından aldım ve artık kader mi dersiniz bilmem, bu sayfa da terk edilmiş.

 

link: http://kirazakin.tumblr.com/post/139509294650/büyükada-rum-yetimhanesi-ya-da-bir-batığın

 

 

 

About 9ada1deniz

Check Also

Ormanları yaşatmak mümkün

Hazal Ocak Türkiye’nin oksijen kaynağı ve akciğerleri ormanlar, yangın tehdidiyle yüz yüze. Resmi istatistiklere göre …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir