Yassıada’nın Cellatlarına!

 Yazı ve Fotoğraflar: İzel Levi Coşkun (Burgazada)

yass_ada_burgaz_g_r_n_m
Burgaz’dan Yassıada

Çocukluk yıllarımın rüyalarına giren iki gizemli adası vardı. : Yassıada ve Sivriada… Burgaz’ın arkasından sisler arasında çok uzaklarda, hayal meyal seçilir ve ulaşılması imkânsız gibi görünürdü gözüme. Hatırımda kalanlar; orada çok akıntı vardır, yüzmek tehlikelidir, zaten oralar normal ada denizinden en az 1-2 derece daha soğuktur, suları yüzlerce metre derinliktedir, çapa tutmaz, hem çok da köpekbalığı vardır. Yassıada’ya yaklaşırsan sana ateş ederler, askeri adadır orası… Bu adalar denizin üzerinde kayan adeta zarif birer hayaldir. Bazen bütün ihtişamları ile parlarlar, bazen beyaz bir perdenin ardına saklanıp görünmez olurlar. Yassıada’nın üzerinde 1950’li yılların mimarisi ile adanın iki tarafında inşa edilen askeri binaları küçükken kale zanneder, bu kadar küçük bir adada bu boyutta kalelerin kimler tarafından ve ne için inşa edildiğini anlamaya çalışırdım.

Yassıada’ya ilk ziyaretimi askeriyenin bölgeyi boşaltıp da adanın İstanbul Su Ürünleri Fakültesi’ne devredileceği dedikoduları yapıldığı zamanlarda gerçekleştirdim. O günü hiç unutamıyorum. 90’lı yılların başlarındaydı. Adanın bekçisini bir şekilde ikna edip adayı kısa bir süre içinde gezmeye çalışmıştım. Askeri binaların içinde dolaşmış ve terkedilmiş bir sürü eşya arasında 60’lı yıllarda izne çıkacak bir askerin izin kağıdını bulmuştum. Senelerce hep kale olarak aklıma yerleşmiş binalardan Sivriada’ya bakan tarafındakinin en tepesindeki nefes kesen manzaranın yükseklik korkum sebebiyle tam da tadına varamamıştım. Sahilde yer alan sonradan 1850’li yıllarda inşa edilen Bulwer Şatosu olduğunu öğrendiğim yapının burçlarından bana yüzyıl uzaktaymış gibi duran ve o zamanlar hala her yeri çam ağaçları ile kaplı olan Burgazada’yı seyredip özlemiştim.

Sivriada’ya sık sık gitmeme rağmen sanırım özellikle yanaşma zorluğu sebebiyle Yassıada’ya yolum çok daha az düştü. Su Ürünleri Fakültesi’nin 1993’te başlayan 2 yıllık macerasından hemen sonra adayı bir kere daha görmek nasip oldu. Sanırım taşınma işleri ya bitmiş ya da tamamlanmak üzereydi ki sahile yakın bir yerlerde üst üste yığılmış bir sürü öğrenci sırası görmüştüm. Askeriyenin ayrıldığı dönemde olduğu gibi yine bütün malzemeler sökülmüş, sökülen malzemelerin izleri duvarlarda kalmış, ada sadece dalgaların, martı seslerinin hâkimiyetine geçmiş, aslında bir yandan da sessizliğe gömülmüştü. Bu sessizlik uzun bir süre devam etti. Ta ki bir gün Kalpazankaya’da yemek yerken adanın Yalova tarafına bakan yönünde deniz üzerinde iki halka dikkatimi çekene kadar. 2000’li yılların ortasından sonraydı. İlk fırsatta adaya tekrar gittim. Yanılmamıştım Yassıada’ya balık çiftliği kurulmuştu. Halkalar adaya epeyce yakın olduğundan acaba akıntının kuvvetli olması balık çiftliği atıklarının denize verdiği zararı engeller mi diye çiftlik sahibine sormuştum. “Yok abicim, akıntı çok kuvvetli bir şeycik olmaz” demişti. Adaya gelen başka insanlar da dikkatimi çekmişti. Ada ziyarete açık hale gelmiş, adayı kiraladığını iddia eden orta yaşlıca balık çiftliği sahibi adamcağız kimseye karışmadığını,isteyenin adaya ziyarete geldiğini söylemişti.yassıada-yıkım

Her iki adanın da imara açılacağı söylentisi ilk olarak 2010 yılında duyulmuş ve inşaatın her an başlayabileceği ihtimali 2013 yazında sadece adalardan değil İstanbul’dan da adaların imara açılmasına tepki gösteren ne Yassıada’nın ne de Sivriada’nın tarihlerinde görmediği ciddi bir kalabalığı bu adalara çekmişti. Festival gibi bir forum yapılmış, zamanında Yassıada mahkemelerinin yapıldığı ve tescilli bir bina olan spor salonu coşku dolu gençlerin ateşli konuşmalarına sahne olmuştu. Gösteri Bulwer Şatosu’ndan verilen bir konserle son bulmuş, denizin kokusu müziğin eşsiz namelerine karışmıştı.

Aynı gün Sivriada da ziyaret edilmiş bu kalabalık içinde birçok insan ilk defa bu adaya ayak basmıştı. O günün hatırasına etrafımızda bulunan tüm insanların boşuna uğraşıyorsunuz,  bu kurak adada ağaç tutmaz telkinlerine rağmen Sivriada’ya eşimle birlikte 2 tane fıstık çamı dikmiştik. Sonraki iki yaz boyunca özellikle havanın sıcak ve kuraklığın zirve yaptığı zamanlarda Burgaz’dan kalkıp Sivriada’ya gider o çamları birlikte sulardık. Mucizevi bir biçimde o çamlar ilgimiz ve sevgimizle tutmuştu.

fotoğraf-2Rant lobisinin bu inşaatlar konusundaki ciddiyetini ve doğaya karşı umarsızlığını ilk defa 2015 yazı başında Sivriada ziyaretimde tüm şiddetiyle hissettim. Sivriada’da birtakım sondaj çalışmaları yapıldığı haberlerini kışın da almıştık. Ancak ziyaretimde heyecanla koşarak ağaçları diktiğimiz yere gittiğimde o bölgenin düzlendiğini ve ne işe yaradığını anlamayamdığım tek katlı bir gözlem kulübesi inşa edildiğini gördüğümde, bir an kocaman bir kepçenin özenle diktiğimiz ağaçları nasıl ezdiğini ve bölgeyi düzlerken köklerini sıkı sıkıya bağlandıkları toprak anadan nasıl ayırdığını hayal ederken hüngür hüngür ağlamaya başladım.

“İşte o gün Yassıada’da da aynı katliamın yapılacağını, toprakta, denizde yaşayan canlıların hayatının hiçe sayılacağını, adaların binlerce yıldır bize ulaşmaya çalışan tarihi ve coğrafi özelliklerinin hunharca yok edileceğini idrak ettim.”

fotoğraf-5

Paranın verdiği güçle, doğaya, kültüre, tarihe hükmedeceğine inanan cellatlar size sesleniyorum. Ek maddeler, ek kanunlar vasıtasıyla her iki adayı da sözde hukuka uygun olarak !SİT alanı olmaktan çıkardığınızda yaptığınız ayıbı örtebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Ya da temel atma törenini devletin en üst düzey yetkililerinden birine yaptırdığınızda bu utanç verici icraatınızı meşrulaştırdığınızı mı düşünüyorsunuz?  Ada içinde herhangi bir yıkım ya da hafriyat kararını işin uzmanlarına, arkeologlara sormak yerine TOBB’daki bir yetkiliden imzalı onay aldığınızda, bilimsel davrandığınız inancına mı sahipsiniz? İnşa ettiğiniz binalara sonradan alacağınız afili çevre sertifikasyonlarıyla acımasızca gerçekleştirdiğiniz çevresel ve kültürel katliamın vebalini üzerinizden kolayca atabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kayaları oymaya, denizi doldurmaya, ağaçları kesmeye, bir dönemin mimari özelliklerini taşıyan binaları yıkmaya kısaca adanın adı dâhil tüm belleğini ve şeklini değiştirmeye hakkınız var mı?

Siz Yassıada ve Sivriada dâhil ada oluşumlarının 1-1,5 milyon yıl geriye dayandığını biliyor musunuz? Hani o mahzenlerinin tavanını çökerttiğiniz manastırın, 9. yy da zamanın Bizans Patriği İgnatios tarafından Prens Adaları’nda yaptırdığı 3 manastırdan biri olduğundan haberiniz var mıydı? Denizi doldurduğunuz yerlerde Bizans döneminden kalma zindanlar olduğunu? Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi ile Bizans İmparatoru II. Manuil Paleologos’un donanmalarının 1412 yılında Yassıada önünde çarpıştığını? Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz Sefiri Sir Henry Bulwer’in adayı satın alarak Türkiye’de başka örneği olmayan İngiliz tarzı bir şato inşa ettirdiğini? Bulwer’in adada tarım yaptırdığını ve 1863 yılında Sultanahmet’te açılan sergide sergilenen pamuk örneklerinden birinin Yassıada pamuğu olduğunu? Bulwer’in daha sonra adayı Mısır Hidivi İsmail Paşa’ya sattığını? Peki adaya 1892 yılında yerleşen Vasil’in ölene kadar 40 yıl boyunca adada tek başına yaşadığını? Vasil’in adada koyun ve keçi yetiştirdiğini?  Yassıada’yı modern bir denizcilik eğitim merkezi haline getirmek üzere 1950 yılında başlayan çalışmaların 1957’ye kadar sürdüğünü?  Hem Bulwer şatosu temel kazılarında, hem de askeriyenin inşaatları sırasında arkeolojik eserlerin bulunduğunu?  Adanın kayalılarının yıllar boyu birçok deniz canlısına ev sahipliği ettiğini? Marmara’nın en lezzetli pavurya ve istakozlarının bu adaların kayalıklarında yaşadığını? Son birkaç senedir bazı hayırsever dalgıçların Yassıada’nın dibindeki kayalıklarda balık yuvalarını tıkayan gırgır ağlarını dipten toplayarak istakoz ve eşkinalara eski yuvalarını kazandırdıklarını? Bilmeyenler için tanım yapayım, eşkina, yerli bir balık türüdür, göç etmez. Belirli bir bölgeyi sahiplenir ve yaşamı boyunca buradan ayrılmaz… Peki, sizin hafriyattan çıkan taşları umarsızca denize bocalarken, bu yuvaların önünü bir anda kapattığınızı ve sadece eşkina ve istakozları değil tüm deniz canlılarını acımasızca hapsederek boğduğunuzun farkında mısınız? Yassıada ve Sivriada’nın leyleklerin göç yolu üzerinde olduğunu ve göç eden ve bu adalara uğrayan göçmen kuşların sadece leylekler olmadığını biliyor musunuz?

fotoğraf-8

Adanın etrafını dolaşırken gökyüzünde süzülen bir kartal gördüm. Bulunduğu yerde dönüyor sanki inecek bir yer arıyor ama yapamıyordu. Kim bilir bu kartal evvelden bu adaya kaç kere gelmişti. Her seferinde belki avını yakalamış, belki de burada sadece kendine konabileceği bir kayalık bulmak için durmuştu. Biliyor musunuz o kartal dün ne yazık ki hiçbir yere konamadı. Belki bir daha da hiç konamayacak. Çünkü konacak yeri kalmadı. Aynı İstanbul’un Kuzey Ormanları tahrip edilirken bütün ailesi birlikte boğaza atlayarak karşıya geçmeye çalışan ve büyük ihtimalle boğulan domuzlar gibi. Hâlbuki bu hayvanlar on binlerce yıldır aynı yerlerde yaşıyor, ürüyor ve serbestçe dolaşıyorlardı.

Elbirliği ile hiçbir etik kurala uymadan ve en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermeden, Yassıada’yı turizme kazandırma bahanesiyle katleden, kıyan, özünden, geçmişinden ve doğasından koparan, para hırsıyla gözü dönmüş cellatlar topluluğu, size sesleniyorum!

Biliyoruz ki Yassıada’da yaptıklarınız ne ilk ne de sonuncu olacak. Ancak, paranın size sağladığı güç ve doğaya hükmettiğini sanan tanrısallık yanılsaması sizi kendi öz benliğinizden o kadar uzaklara taşıyor ki… Geldiğiniz ve gideceğiniz yeri unutup, öz benliğiniz ile aranızda yarattığınız bu uçurumu ne kadar çok parayla doldurursanız doldurun o size asla yetmeyecek ve eninde sonunda sizi de aynı o canlıları boğduğunuz gibi yavaş yavaş boğacak. Sürdürülebilirlik döngüsü içinde, o katlettiğinizi sandığınız doğa ise, uzun vadede, eninde sonunda yine kendi bildiğini yapacaktır.

fotoğraf-7

foto_raf_3_7_

 

About 9ada1deniz

Check Also

Dünya’nın en kuzeyindeki ada keşfedildi!

Grönland’da örnek toplamak için geçen ay yola çıkan bilim insanları, Dünya’nın en kuzeyindeki kara parçasını buldu. Araştırma …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir