Sayfiye’den turistikleştirmeye İstanbul Adaları- II

Ömer Süvari- Heybeliada

İstanbul Adaları’nın en büyükleri Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada sayfiyeden turistikleştirmeye doğru gelişen süreci günümüze kadar uzanan yaklaşık 20-25 yıllık bir dönemde yaşadı. 1980’li yıllardan itibaren“sosyal devlet” ve “sosyal belediyecilik” gibi kavram ve uygulamaların rafa kalktığı yıllar bu sürece damga vurrurken, bu yıllara kadar Adalar İstanbul’un diğer sayfiyelerine nazaran mekansal ve fiziksel uzaklık nedeniyle daha şanslı bir bölge olarak görülüyordu. İstanbul’un diğer sayfiyelerinin yaşadığı yıkım ve kentleşme sürecinden büyük ölçüde uzak kalabilmiş Adalar nostaljik bir açıkhava müzesi ve doğal yaşamın halen hissedilebildiği bir piknik alanı olarak görülüyordu. Her ne kadar 19. yüzyıl ortalarında düzenli vapur seferlerinin başlamasıyla birlikte küçük Rum balıkçı köylerinden sayfiye mekanlarına dönüşen Adalar, büyük ölçüde Rumlardan oluşan tarihsel nüfusunu 20. yüzyıl boyunca kaybetmiş olmasına rağmen birçok insan için “eski güzel günlerin” kokusunu alabildiğiniz son İstanbul parçasıydı. Öte yandan tarihsel nüfusu uzaklaştırılan Adalar’da, yüzyıl boyunca yaşanan tersine göç dalgaları da mekânsal, ekonomik ve sosyal hafızayı silmeyi kolaylaştırmış Adalar’ın yeni sakinleri kendilerini sosyal hizmetlerden yoksun, sosyal, kentsel ve doğal dokuyu korumaktan uzak bir yönetim anlayışıyla başbaşa bulmuştu. Arsa, parsel, koy, plaj, ev, konak kavgalarıyla, işgal edilen evleri, arsaları, el değiştiren işletmeleriyle Adalar hemen her tür ilişkinin filiz verdiği yeni bir sosyal ve kültürel ilişki dünyasında yaşıyordu. Belediye başkanlarının öldürüldüğü, çıkar grupları arasında çatışmaların yaşandığı Adalar İstanbul’dan bakıldığında görülen ışıltılı, nostaljik, çok kültürlü, hoşgörünün ve anlayışın hakim olduğu bir ilişkiler dünyasına değil, gerçekte kentsel ve mekânsal hafızanın silindiği, ekonomik yaşamı dönüştürülmüş, kentsel belleği tırpanlanmış bir ilçeydi. Dolayısıyla 1980’lerden itibaren giderek hızlanan bir tempoda bugüne kadar devam eden dönüşüm ve turistikleştirme süreci için koşullar büyük ölçüde hazırdı.

1980’li yılara kadar Adalar’ın İstanbul’la olan mekansal ve fiziksel uzaklığı, ilçenin tek ya da iki katlı bahçeli evlerden oluşan, Osmanlı-erken Cumhuriyet döneminden arta kalan ızgara planlı gridal yerleşim modelinin korunmasını ve balıkçılık, seracılık gibi ekonomik faaliyetlerle desteklenen bir yazlıkçı-yerli ekonomisi içindeki mahalle yaşamının ve sayfiye kütürünün en azından görüntüde korunabilmesini sağlamıştı. Ancak sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlarda yaşanan büyük yoksunlukla, yasadışı imar uygulamalarıyla, doğal alanların çitlenmesi ve kentsel-doğal mekanların ticarileştirilmesiyle ve mülk devrinin hızla devam etmesiyle birlikte Adalar’daki sosyal ve ekonomik yaşam 30 yıl içinde büyük ölçüde süpürüldü. 1976 ve 1984 tarihli koruma-sit alanı kararlarının yarattığı korunma şemsiyesi bizzat Adalar’da yaşayanlar tarafından çeşitli yerlerinden delinmeye başlarken, Adalar bölgesi turizm ve emlak endüstrileri tarafından 2000’li yıllardan itibaren “yatırım yapılabilir” alanlar haline gelmeye başladı.

 

7412511004_178a991a35_b
Büyükada Seferoğlu tesisleri

Adalar’da turistikleşme dalgası

İstanbul’un 1980’lerden itibaren yaşadığı neo-liberal metropole dönüşme ve turizm kenti haline süreci Şile, Çınarcık, Erdek gibi İstanbul’a fiziken uzak “ötelenmiş” sayfiyelerde olduğu gibi Adalar’ın da 1990’ların sonundan başlayarak hızla turizm endüstrisinin hatlarına bağlanmasına ve literatürdeki adıyla hızlı bir turistikleştirme  (touristificaton) süreci yaşamasına neden oldu. Fütursuz bir hayvan sömürüsünün örneği olan faytonlar, dinsel ve kültürel mekanların kullanımı, orman alanları, plajlar, kıyılar, restoranlar ve konaklama tesisleri hızla turizmin birer enstrümanına dönüştürüldü. Yaklaşık 14 bin kişinin yaşadığı İstanbul Adaları’nda, önemli bir kısmı Büyükada’da olmak üzere 430 civarındaki işletme yılda 6 milyonu aşan günübirlik ziyaretçiye hizmet vermeye başladı. Konut ve konut+ticaret alanlarından ve özellikle çarşı bölgelerinden konutların kovulup pür ticari alanlar haline gelmesi süreci hızlandı.

Kentsel-doğal mekânların yağmalanmasına, perakendeciliğe ve geleneksel mekanların ticarileştirilmesine odaklanan turistik faaliyetler yoluyla biriktirilen sermaye Adalar’da yaşayan dar gelirli kesimler açısından temel “kurtuluş” yolu haline gelirken daha büyük aktörler açısından Adalar artık “yatırım yapılabilir” bölgeler haline geldi. Büyükada’da Lido ve Seferoğlu gibi “tesisler”, otel, motel ve pansiyonlar, restoranlar sayıca artarken, Ada kıyılarına yapılan dolgularla yayılan su sporu kulüpleri ve “beach”ler bu arayışın ürünü olarak şekillendi. Turistikleştirme sürecinde kentin diğer bölgelerine oranla yaşanan gecikme Adalar’da ticari sermaye birikimine yaslanan yerel dinamiklerin  de palazlanmasına imkan tanıdı. Toptancılık, marketçilik, restorancılık, otelcilik, müteahhitlik, faytonculuk gibi iş alanlarında biriktirilen sermaye turizm endüstrisinin yeni mekanları için yatırımlara dönüşmeye başladı. Mafyatik beach’lerin, otel ve restoranların sayıları  bu süreçte arttı.

Kimi sivil ya da kamu otoriteleriyle birlikte kotarılan girişimler bu süreçte turizmi destekleme programları yürütürken, Adalar’daki faytonlar az sayıda kişinin elinde toplanmaya, toptancılık, restorancılık, müteahhitlik, otelcilik gibi iş ve işletmeler çapraz bağlarla birbirine bağlı, yerel kurumlar da da uzantıları olan az sayıda ailede birikmeye başladı. Adalar’ın tarihinden, kültüründen, mimari zenginliğinden ve doğal yaşamından geriye ne kaldıysa bir “turistik sömürge” olarak İstanbul tarafından metalaştırılmaya ve yağmalanmaya başlandı. 2017 yılında 32 milyon yabancı turistin geldiği (1), 2019 yılında ise 48 milyona yakın turistin ziyaret ettiği Türkiye, dünya turizminde altıncı sıraya yükselirken (2) bu rakamın önemli bir bölümü İstanbul’a ve Adalar’a geldi. İstanbul’un Suriçi-Sultanahmet ve Boğaz’dan sonraki üçüncü büyük uğrak yeri (destinasyonu) haline getirilen Adalar’ın yaşadığı turistik “kentsel sömürge”ye dönüşme süreci dünyadaki diğer örneklere giderek daha fazla benzemeye başlarken, kentsel ve doğal yıkım örnekleri de artmaya başladı. Bu sürecin hem merkezi hem de yerel yönetim tarafından desteklenerek gelişeceği, İBB bünyesinde kurulan İstanbul Turizm Platformu gibi girişimler eliyle sürükleneceği de anlaşılıyor. (3)

images-25
Büyükada’da 1980’lerde başlayan “iskele modası”…

Adalar’da yaşayanları kendi mahallelerine yabancılaştırarak birer ziyaretçi konumuna sürükleyen, iskeleler, vapurlar, motorlar, kahvehaneler gibi minör mekanları ve ada hayatının temel düğümlerini metropol kaosuna açılan birer solucan deliğine dönüştürerek gündelik hayatın bağlamını sınırlayan bu çarpıcı turistikleştirme süreci başta Büyükada olmak üzere tüm adalarda sosyal ve kültürel hayatın yıkımına yol açtı.

Yaşanılan mekânın turistikleştirilmesi sürecinin Adalar’a özgü en çarpıcı yönü geleneksel yazlıkçı-kışlıkçı ekonomisini tamamen yıkıma uğratması, yazlıkçıları Adalar’dan uzaklaşmaya, yerlilerin büyük bir bölümü de geleneksel ada yaşamını terketmeye zorlaması oldu. Airbnb’nin yaygınlaşması, artan emlak hareketleri, beach kültürünün hakimiyet kurması, orman alanlarının ticarileştirilmesi ve kıyıların işgali Adalar’ın mekanlarını olduğu gibi sosyal ilişkilerini de yeniden şekillendirdi. Kiraların artışı, fiyatlar genel düzeyinin hızla yükselmesi, pahalı ulaşım gibi turistikleştirmenin olağan sonuçlarının yanı sıra Adalar’da yaşayanlar turistik bir mekânda yaşamanın tüm sorunlarıyla yüzleşmeye başladılar.  Turistlerin instagram fotoğrafları için bir arka fon oluşturmak, gelecek hafta ve sonraki hafta komşusunun kim olacağını bilememek, pazara gidip alışveriş yapmak için domates fotoğrafı çeken ya da mangal alışverişi yapan turistlerin çarşıyı terketmesini beklemek, faytonlara koşulan atların ölmesi, yürüyüş yollarından ücret kesen işletmecilerin türemesi  gibi sorunlar gündelik meseleler haline geldi… (4) Bu noktada dünyanın diğer turistikleştirilmiş birkaç bölgesinden  ve adasından örnek vermek durumun anlaşılmasını ve geleceği görmeyi kolaylaştıracaktır.

images-20
Adalar’da turizminin köleleri atlar (2019)

 

İstanbul Adaları’ndan dünya adalarına turistikleştirme…

Tayland’ın Phi Phi Adaları’nda bulunan mercan resiflerini günde 5 bin kişiye ulaşan selfie arayışındaki turist topluluklarından korumak için kıyı bölgelerini yılın 4 ayı tümüyle turistlere kapatma kararı veren Tayland hükümetinin ya da Boracay Adası’nı ekolojik restorasyon için 6 ay boyunca turistlere kapatmak zorunda kalan Filipinler hükümetinin yönelmek zorunda kaldığı önlemler, sürecin İstanbul’da ve Adalar’da varacağı son noktayı göstermesi açısından önem taşıyor. Büyük bir kentsel ve ekolojik yıkıma yol açan turistikleştirme süreci açısından her yıl 22 milyon kişinin ziyaret ettiği ve yaşayan bir şehirden çok dev bir turistik gezi ve alışveriş merkezine haline gelen Venedik’in durumu da farklı değil. 70 bin kişinin yaşadığı Venedik günde ortalama 70-90 bin kişi arası ziyaretçi alıyor.

Tayland-Ko Phi Phi Lee Adası Maya Koyu © AP PHOTO

Turistlerin fotoğraf albümleri ve instagram story’leri  için aktörlere dönüşen Venedik halkının mutsuzluğu yılda 10 milyon ziyaretçi ağırlayan Mallorca’da yaşayanların durumundan farklı değil. Tematik bir gezi parkına dönüşen Venedik’te 2030 yılında tek bir yerel ikamet sahibi kalmayacağı tahmin ediliyor. Yerli nüfusun hızla yaşam alanlarından sürüldüğü ve büyük turistik işletmecilere dönüşemeyen yerel esnafın ve halkın terk etmek zorunda kaldığı Mallorca ve Venedik’te turist vergisinin arttırılması, Airbnb’nin yasaklanması gibi öneriler tartışılırken (5), bu süreç Türkiye’de Bozcaada’nın ve Büyükada’nın birkaç yılda geçirdiği dönüşümü açıklayan nitelikler taşıyor. Turistik baskı nedeniyle Kore’de Seul’un Hanok beldesindeki yerli nüfusun yaşadıkları yeri terketmek zorunda kalmaları (6) da, İskoçya’da Edinburgh’a sadece 2019 yılının Noel tatilinde gelen 929 bin kişinin yarattığı kaos da turistikleştirmenin sonuçlarına dair zengin veriler sunuyor. (7)

Sonuç olarak bugün, geçmişte bir dereceye kadar Adalar’ın iç dinamiklerinin kontrol edebildiği, yerel nüfusun rengini verebildiği sosyal ve ekonomik ilişki dünyası artık işgal, yağma, şiddet, kâr ve siyasal kariyer hırsı ve piyasalaştırmaya dayalı neo-liberal değerler tarafından yönetiliyor. Turistikleştirmenin ana sürükleyicisi olduğu bu tablo içinde belediye başkanlarını ve yöneticilerini yıkım ve çözülmenin sonuçlarını denetlemeye ya da bu süreçten pay almaya zorlanan birer “sömürge valisine” dönüştüren bu “turistikleştirme” süreci sadece yöneticileri etkilemiyor. Adalar’da yaşayan her kesimi yaşadığı yere, Adalar’daki yaşam kültürüne, mekâna, mahalleye, hayvan haklarına ve doğaya ihanet eden birer suç ortağı ve işbirlikçi haline gelmeye zorluyor.

Herkesin bir diğerini sosyal ve siyasal sermaye olarak kullanmaya çalıştığı, kasaba kurnazlığının kaba ya da inceltilmiş biçimlerinin hüküm sürdüğü grup, parti, kulüp, dernek, meclis, girişim, proje ve benzerlerinin dünyası da bu koşullarda Adalar’ın sorunlarıyla ilgilenen birçok insanın gerçeklik algısını çarpıtan, hareketsizliğe sürükleyen dedikodu ve rekabet tuğlalarıyla inşa edilmiş kafeslere hapsediyor. Bu büyük çöküntü dalgası içinde Adalar’ı bir turistik alan olarak yeniden etiketlemekten ve seyahat acentalarının kataloglarında Adalar’a “turistik bölge” logosunu yapıştırmaktan başka bir anlamı olmayan UNESCO kültür mirası projeleri (8), sağlık, yemek, eğitim, mimari vs. “kültür turizmi” arayışları, birer katılım simülasyonu olan kent konseyi tartışmaları ve envai çeşit sivil girişim sosyal ve ekonomik yaşamda herhangi bir dönüştürücü etkisi olmayan etkinlikler içinde sürüklenip gidiyor. Kuşkusuz neo-liberal kentleşmenin ve turisitikleştirme sürecinin kültürel, ekonomik ve sosyal sonuçları olduğu kadar psiko-politik sonuçları da var. Bu nedenle Yassıada’nın imara açılmasında sorumluluğu olanları ya da geçmişte Adalar’da turizmi geliştirmeye çalışanları koruma projelerinde görmek, at ölümlerini normalleştirenleri ve faytonculuğun atlar için katliam boyutuna varan gelişiminde payı olanları “atları kurtarma” eylemlerinde görmek şaşırtıcı olmuyor.

chp-liler-vapurlarla-3-34104_b
Ada vapuru kuyruğu

Sonuç olarak Adalar’da yaşayanların gerçeklik algısını çarpıtan, insanları adada yaşıyor olmanın sosyal ve doğal bağlamından tümüyle koparan, adaları insanlar ve diğer canlıların paylaştığı müşterek bir mekân olarak değil, “turistik bir destinasyon”, “sürdürülebilirlik örneği”,  “yönetim planı bölgesi”, “katılım süreci örneği”, “nostalji alanı”, “kişisel sıçrama tahtası” olarak gören düşünce ve davranış biçimleri karşısına yaşamın gerçek renklerini, gerçek insanların gerçek sorunlarını ve tartışmalarını koymak için fazla zamanımız yok. Kentsel, sosyal ve ekolojik yıkım kapımıza dayanmışken kenti ve doğayı, İstanbul’u, Adalar’ı ve Marmara’yı bir bütün olarak düşünmekten başka yolumuz yok. Samimiyet, kararlılık, cesaret, yaşama sevinci ve neşe düşüncelerimize eşlik etsin…

 

Dipnotlar:

(1) Global tourism hits record highs but whogoes where on holiday, https://www.theguardian.com/news/2019/jul/01/global-tourism-hits-record-highs-but-who-goes-where-on-holiday

(2) https://www.cnnturk.com/ekonomi/turist-sayisi-48-milyonu-asti

(3) https://www.ibb.istanbul/News/Detail/36092

(4) Groundwater, B. (2017), Barcelona, Berlin, Rome and Venice: The cities that are sick of tourists. Traveller, 21 June 2017

(5) ’ Paradise Lost: Beautiful Island Ruined by Tourism, https://www.telegraph.co.uk/travel/lists/beautiful-islands-ruined-by-tourism/?fbclid=IwAR2uxB3lGok8Yby30fnLZQHv2vuB7qmnST1ZSvuRYAjJg1jxX8bVFVMiWGo

(6) http://www.koreaherald.com/view.php?ud=20171023000511

(7) https://www.theguardian.com/uk-news/2020/jan/05/rebel-alliance-formed-to-halt-disneyfication-of-edinburgh

Benzer bir istatistik Adalar için de sözkonusu. Adalar’a geçtiğimiz 2019 Kurban Bayramı’nda sadece şehir hatları vapurlarıyla gelen kişi sayısının 246 bin olduğu ŞHİ tarafından açıklandı. Motor seferleriyle birlikte dört günlük sürede bu sayının 500 bini aştığı tahmin ediliyor.

 (8) “Kültür Turizmi”nde rota UNESCO’ya göre belirleniyor, https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/kultur-turizminde-rota-unescoya-gore-belirleniyor/1453614

 

About 9ada1deniz

Check Also

Üzgünüz, öfkeliyiz, artık yeter!

Geçtiğimiz yıl Temmuz ayındaki yangının ardından Heybeliadamız bugün bir kez daha yandı! Alınan önlemlere, orman …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir