Bir “üçyaprak” hikayesi…

Ayşen Ertur – Heybeliada

Bundan 15 yıl kadar önce, Amerika’da bir botanik bahçesini gezerken bitkilerle oluşturulan odacıklardan birinin içine bile girmeden çarpıldım. Burnuma gelen kokunun çağrışımında “mersin” vardı. “Mersin” çağrışımı garipti; çünkü hayatımda Mersin’e yolum sadece bir kere düşmüştü: 10-11 yaşlarındayken, 3 günlüğüne…

Garip çağrışımlı ağacın üstü ve dibi turuncu, küçük, kabuğu kadife gibi tüylü medyalarla doluydu. koku onlardan geliyordu. ben ağacı tanımıyordum. Zihnimde “mersin” dönüp duruyordu.

Görevli olduğunu tahmin ettiğim abiye, ağacın adını sordum. “yabani portakal sanırım” dedi, yürüdü gitti. Yere dökülenlerden birkaç tanesini aşırıp cebime koydum. Teknoloji çağındaydık. Benzeyen bir resim bulurdum elbet internetin bir yerlerinde. “yabani portakal” yazdım mı, çıkardı.

93017657_10220465118714675_7775943976221147136_n

Öyle olmadı o iş. Kadife tüylü küçümenler bir hafta boyunca odamı kokuttu, bilgisayar bütün gayretlerimi reddetti. Ne isimle, ne resimle, bir türlü bulamıyordum aradığımı.

İstanbul’a dönünce, anneme ağacı tarif ettim, meyvayı ve kokusunu anlattım, “mersin”i çağrıştırdığını söyledim. O da bir işe yaramadı.

Aklıma geldikçe debeleniyordum; ama ya ben doğru anahtar kelimeleri bulamıyordum, ya internetin bilgi kaynakları kurumuştu. Onlarca turunçgil arasından “benim” ağacım bir türlü çıkmıyordu.

Aradan birkaç yıl geçti. bir yaz sonu, sevgili Lakis Mihailidis, Yunanistan’dan adaya çıkageldi. Hava kapalıydı, denize gidilecek gibi değildi. Tepelere doğru yürüdük, Laki’nin doğduğu evi ziyarete… o sokaktan bu sokağa kıvrıla kıvrıla, tepedeki büyük ahşap evin duvarına yaklaşırken soluğum kesildi: ağacım oradaydı, bir Heybeli bahçesinde!

Bahçenin koca bir kilit asılı kapısının ardında tehditkar tehditkar havlayan köpek hariç kimseler yoktu ortalıkta. Yandaki evin kapısında oturan amca, “bir yukarı sokağa çıkın” dedi. “duvarın öte yanındaki evde Zehra hanım oturur. Ona sorun.”

Sorduk. zehra teyze ağacın adını bilmiyordu. Ama birkaç meyva verirdi elbet. bahçeye girdi, ağacın yanına gitti, meyve koparmak yerine küçük bir dalı ucundan kırdı…. meyanın kokusuna takılınca yapraklarını es geçmişim. Her yaprak birbirine bitişik üç yaprak… ne ilginç.

Aradığım ipucu oymuş! eve gider gitmez açtığım bilgisayar bana göz kırptı, “Poncirus Trifoliata” deyiverdi. Türkçesi zaten yaprağıyla müsemma, “üçyaprak”.

Mandalina anacıymış * kendisi. o kadar kocaman dikenleri varmış ki, kediler bile tırmanamazmış. Küçük kuşların da dostuymuş yani. Mersin’de, bir portakal bahçesine konuk olmuştuk. Aralarda limon ağaçları da vardı. Benim çocuk aklımda sadece İstanbul’da görmediğim kadar iri limonlar kalmış sanıyordum. Ihtimal ki bahçenin bir köşesinde anaç yetiştirmekte kullanılan bir üç yaprak vardı. İhtimal ki, kokuyordu. Çocuk beynim kokuyu nasıl kayıt altına almışsa, yıllar sonra Amerika’da çekmecesinden çıkıvermişti.

93515138_10220483149805441_6043095229731438592_n

E, Türkiye’de bu kadar mandalina ağacı varsa, anacı da boldur elbet. Elimi uzatsam tutarım zannettim, kazın ayağı öyle de çıkmadı. Mersin, İzmir… başka nerede mandalina yetişir, kim var tanıdık, nasıl sorsak… derken… İstanbul’daki ziraat mühendisi dostun Yalova’daki ziraat mühendisi dostu telefonu kaldırıp Samsun’daki üniversitenin ziraat fakültesindeki doçent arkadaşını arayıp ondan Rize’deki mandalina üreticisi dostunun telefonunu alıp…

Rize’yi aradık, adamcağıza derdimizi anlattık. “Var bende fidanı, gönderebilirim” dedi Rize abisi. “Banka hesap numarası vereyim, kaç tane istiyorsanız yollarım. Kargo parası sizden yalnız.” “Kaç lira fidanı?” “Bir lira!”

“Beş tane” diyebildim utancımdan. yanına bir kaç da likapa siparişi ekledi akıllı Yalova’lı dost da, bankaya 5 liradan biraz fazlasını yatırdım.

Geldiler güzelim üçyapraklar. şimdi, biri Büyükada’da, ikisi Heybeli’de, ikisi de İstanbul’da dost balkonlarında, büyüyüp duruyorlar. Ilk meyvalarını üç yıl önce verdiler. Geçen yıl, başkalarıyla paylaşacak kadar çoğaldılar.

Karşılıklı bakışıyoruz. Ben ona gülümsüyorum. o bana çiçekler açıp meyvalar veriyor. öyle bir aşk hikayesi işte 🙂

***
Anaç : üstüne aşılanan meyva ağacını büyüten, bu yüzden kendisini hiç göremediğimiz alçakgönüllü cömert bitki. çekirdeği dikildiğinde yine kendisi çıkar, aslına sadık arkadaş (true to type)

 

About 9ada1deniz

Check Also

Dünya’nın en kuzeyindeki ada keşfedildi!

Grönland’da örnek toplamak için geçen ay yola çıkan bilim insanları, Dünya’nın en kuzeyindeki kara parçasını buldu. Araştırma …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir