Faytonlarla İlgili Kafa Karıştıran 5 Tartışma, 5 Soru ve 5 Cevap
Dört Ayaklı Şehir – Adalar Savunması
Soru 1: Fayton kalkarsa Adalar motorlu araç trafiğine açılır mı?
Cevap 1: Hayvan hakları savunucuları tarafından uzun süredir yürütülen fayton karşıtı mücadelenin ana gündemi, atların korkunç şartlarda ve ölümüne çalıştırıldığı, kâr odaklı bir turizm aygıtının ortadan kaldırılmasını sağlamak ve böylelikle atların yaşam ve emek sömürüsüne son vermektir. Faytonların kaldırılmasıyla Adalar’da doğacak ulaşım ihtiyacını gidermek içinse önerimiz net: Basit, motorlu olmayan, elektrikli toplu ulaşım araçlarının eşlik ettiği bisiklet odaklı ve yürümeye dayalı çözümler. Üstelik Adalar’ın coğrafi yapısı, eğimli sokakları gözetilerek tasarlanacak, desteklenmiş bisiklet kullanımının Adalar’ın trafiğe açılmasının da önüne geçecek yegâne çözüm olduğuna inanıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de hayvan hakları savunucularının önerilerini dikkate alan, bisiklet odaklı çözümler üzerinde çalıştığını açıkladı. Bu süreçte çok zor bir işi insanlık onuruna yakışmayan şartlarda, sağlık güvencelerine sahip olmadan yapan, faytonu geçim kapısı olarak gören kişilerin ve ailelerin mağdur edilmemesi, tazminat ve kamunun sağlayacağı yeni iş olanaklarıyla desteklenmeleri de tüm toplantı ve görüşmelerde dile getirdiğimiz bir konu.
Soru 2: Faytonların gidişiyle Adalar imara açılmaz mı?
Cevap 2: Adalar’da motorlu taşıtlara ve yasadışı imar uygulamalarına karşı yıllardır mücadele ediyoruz. Adalar, motorlu araçlara karşı İl Trafik Komisyonu ve UKOME kararlarıyla, yapılaşmaya karşı da Koruma Kurulları ve Komisyonları tarafından alınmış ve denetlenmekte olan “Kentsel ve Doğal SİT Alanı” kararlarıyla korunan bölgelerdir. Buna rağmen büyük oranda adaların iç dinamikleri nedeniyle ya da denetim yoksunluğu sebebiyle bu kararlar çeşitli şekilde ihlal edilebilmektedir. Ancak sözkonusu kararlar yasalarla değiştirilmedikçe Adalar’ın tümüyle motorlu taşıtlara ya da imara açılması mümkün değildir. Örneğin üzerinde insan yerleşimleri olan Kınalı ve Sedef adalarında hiçbir zaman fayton olmadığı gibi uzun yıllardır aynı koruma yasalarıyla korunuyor ve motorlu taşıt yasağı devam ediyor. Faytonlar devam ederken Adalar’a binlerce akülü araç sokulduğu ve yüzlerce aykırı imar uygulaması yapıldığı gerçeği de gözönüne alındığında Adalar’da motorlu taşıtlara ve yasadışı imar uygulamalarına karşı mücadele her koşulda çok önemli. Ancak iddia edilenin aksine, hayvan çalıştırmaya son verilmesiyle Adalar’ın imara ya da motorlu araçlara açılması arasında doğrudan bir ilişki yok. Aksine faytonculuk devam ettikçe, Adalar faytonculuğun da pazarlandığı kontrolsüz bir turistik “cazibe merkezi” haline geliyor, Adaların yaşadığı turistikleştirme, imar ve trafik baskısı artıyor.
Soru 3: Atlar 3 aylık karantina süreciyle birlikte ahırlara tıkıldılar ve kötü durumdalar. Koşamadıkları için bacakları şişiyor. Bu 3 aylık karantina ve kapatılma onların katli anlamına geliyor. Atlar evcilleştirildiklerinden bu yana binek hayvanları; bu hayvanların sağlıklı olabilmeleri için, doğaları gereğince faytona koşulmaları gerekmez mi?
Cevap 3: İstanbul Valiliği tarafından alınan karar, sanılanın aksine atların ahırlara kapatılıp 3 ay boyunca hareketlerinin kısıtlanmasını ve ahırlara kaptılmasını içermiyor. Karar açıkça atların 3 ay boyunca faytonlara koşulmasını yasaklıyor. Atların ruam testleri süresince ve ardından gelen 21 günlük karantina sürecinde ormanlık alanda gezinmesi diğer hayvanlara hastalık bulaşması riski nedeniyle engelleniyor. Ruam hastalığı uluslararası planda bildirimi zorunlu, tüm dünyada sıkı karantina şartlarıyla kontrol altında tutulması gereken zoonoz hastalıklardan biri olduğu için yalnızca Adalar’ı değil tüm Türkiye’yi ekonomik ve sosyal olarak etkileyebilecek bir hastalıktır. Bu nedenle oluşan kamuoyu baskısı Adalar Kaymakamlığı’nı ilk kez sıkı karantina koşulları almaya ve uygulamaya zorlamıştır. Öte yandan testlerin yapıldığı 3 günlük süreç sonrasında atlara seyisler eşliğinde ahır bölgelerinde yürüyüş ve gezinme izni verildiği de geçtiğimiz günlerde açıklandı. Yani, atların ahırlarında zorunlu olarak hareket imkânından yoksun bırakıldığı doğru değildir. Kaymakamlık da atlarına hareket imkanı tanımayan fayton ve at sahiplerinin her gün uyarıldığını açıklamaktadır. Yaşanan hastalık koşullarının nedeni faytonculuğun kaldırılmasını isteyenler ya da son 6 aydır Adalar’da ruamın hızla yayıldığını, at ölümleri yaşandığını ve önlem alınmasını isteyen hayvan hakları savunucuları değil; tersine, gerekli önlemleri almayan kamu kurumları, tarım müdürlüğü, belediye ve atları halen birer pazarlık unsuru olarak kullanmaya çalışan kişilerdir.
Üstelik sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışılan hayvan hakları savunucuları, ilgili kurumlardan, Tarım ve Orman Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden karantina ve atların ahır alanlarına koyulması sürecinin şeffaflıkla yürütülmesini günlerdir talep ediyor, görüşmeler yapıyor, ahırları inceliyor. 400 kadar oluşumun ve derneğin imzasıyla 23 Aralık 2019’da yayınlanan bildiride, atların karantina koşulları, tedavi ve rehabilitasyon süreçleri, ahırların denetimi, veterinerlik hizmetleri, ruam testlerinin uygulanışı, enfekte olmamış atlar için alınan koruyucu tedbirler ve atların öldürülme biçimleri hakkında şeffaflık talep edilmişti.
Hatırlatalım, atların karantinaya alınmasının nedeni 20 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren Ruam hastalığı. Ruam hastalığının nedeni de Adalar’a illegal yollardan ve faytona koşulmak üzere sokulan atlar. Faytonculuk tamamen kaldırılmadığı sürece bu izinsiz girişler ve atların faytona ölümüne koşulması devam edecek. Türkiye’de en önemli örneğini Adalar’ın oluşturduğu 40’a yakın noktada sürdülen faytonculuğun tümüyle sonlandırılması, hayvan sömürüsüne karşı mücadelenin en önemli gündemlerinden biri.
Son olarak, atların “çalışma ve binek hayvanı” olduğu, çalıştırılmazlarsa ölecekleri türünden düşüncelere değinmek gerekirse, atlar evcilleştirildiklerinden beri binek hayvanları değil, binek hayvanı olarak evcilleştirilip sömürülmüş hayvanlardır. Bir atı binek hayvanı olarak tanımlamak, bunu da fayton gibi turizm aygıtı bir araç üzerinden yapmak, teorik olarak, Filipinli bir kız çocuğunun doğar doğmaz fuhuşa alışık olduğu için vücudunun zührevi hastalıklara karşı direnç kazandığını, ya da Afrikalı bir erkeğin kas gücünün yüksek olduğu için tarımda çalışmaya elverişli olduğunu söylemeye benzemez mi? Atların hayatlarını yıkan sömürünün tarihi, doğanın, ekolojinin, geldiğimiz noktada gezegenin, yaşamın, kadınların, çocukların, tüm ezilenlerin ve canlıların sömürüsünün tarihidir.
Soru 4: Sürekli faytona odaklandınız! Atlara iyi bakılmasının, denetiminin, veteriner ve atlara ait gezi alanlarının sağlanması faytonların kalkması yerine daha iyi olmaz mı?
Üstelik Adalar’da faytonculuk çok önemli bir meslektir; yıllardır bu mesleği yapan insanlar çocuklarına bakar gibi atlarına bakarlar ve Adalar’da böyle insanlar hâlâ var. Dahası faytonlar kalktıktan sonra mevcut atlara ne olacak?
Cevap 4: Hatırlatalım, fayton, tanımı gereği bir çift atın çalıştırıldığı bir araç olması bakımından öncelikle atları ve onların sağlıklarını ilgilendiren bir konudur. Dolayısıyla, fayton, beden gücünden yararlanılan sistemler içinde, günümüzde turizm amacıyla modifiye edilmiş arabalarda kullanılan özel bir hayvan bedeni sömürüsü alanıdır. Sıkı denetim yapıldığı iddia edilen New York ve Viyana faytonlarında da her yıl çok sayıda at sakatlanmakta ve yaşamını kaybetmektedir. Bu kentlerde de faytonların yasaklanması için mücadele sürmektedir. Faytonculuğun Türkiye’deki, hele Adalar’daki icra edilme şekli ise atların ölümü pahasınadır. Verili denetimsizlik ve kayıt dışı ilişkilerin içinde her yıl yüzlerce hayvanın acı içinde ölmesiyle sonuçlanan gündelik, somut, görünür ve elle tutulur bir gerçeğin yanında, Adalar’da atları seven insanların da olduğu tespiti neye yarar? Elbette ki, faytoncular arasında dahi üretim aracı olan atını kırbaçlamayan, atlarını çok seven, hatta atlarını “emekli ederek” faytona koşmayan insanlar da bulunuyor. Ama bu bizim topyekûn mücadele ettiğimiz düzen içinde ne bizim için, ne de fayton gerçeği açısından durumu hafifletmez. Kaldı ki, atların yaşadığı dramı ve zorlukları en iyi bilen, en yakından yaşayan insanlar yine faytonculardır.
Kaldı ki “sistem” ve “denetim” her zaman hayvan hakları mücadelesi içindeki tüm bileşenlerinin de talebiydi, ufak bir farkla: Bizler, tüm meseleyi salt hayvan refahı problemine indirgeyen bir bakış açısını değil, onların yaşam hakkını göz önünde tutarak, hayvanları kendileri için yaşayan birer varlık olarak ele alan bir pozisyonu benimsiyoruz. Denetim ve hesap verebilirlik, Türkiye’de herhalde her alanda olduğu gibi, faytona karşı mücadelenin de öncelikli gündemi. Ancak mücadele ufkumuz, bununla sınırlı değil. Önce faytonlar kaldırılmalı ve faytonculuk denen işkenceyi tarihe gömmeli, tekrar hortlamaması için sıkı denetim ve yaptırım talep etmeliyiz.
Mevcut atlara ne olacağı konusunda hayvan hakları savunucularının bir düşüncesi olmadığı yönünde yapılan demagojilerin aksine bugüne kadar yürütülen tüm görüşmelerde çeşitli öneriler gündeme getirilmiştir. İddia edilenin aksine fayton sisteminin kalkmasının ardından Adalar’daki mevcut 1380 atın tümüyle doğaya salınması gibi bir talep bulunmuyor. Bugün halen yaşayan mevcut atlar yoğun bir çalıştırılma süreci nedeniyle uzun bir süre bakım ve rehabilitasyona ihtiyaç duymaktadır. Bu atların İBB ve Valilik tarafından kamu kaynaklarıyla finanse edilen, atların etolojisine uygun doğal alanlarda kurulacak rehabilitasyon tesislerine alınması ve bir daha hiç bir beden sömürüsü alanına terkedilmemesi en öncelikli gündemlerimizden biridir. Bu tesislerin kuruluş ve işletim süreçlerinin hayvan hakları savunucularının denetimine açık olması da olması temel taleplerimizden biri. Bugüne kadar İBB ve Valilik’le yapılan tüm görüşmelerde gündeme getirilen bu konuyla ilgili olarak verilen güvenceleri de sonuna kadar takip etmeye kararlıyız.
Soru 5: Faytonculuk ekolojik açıdan sürdürülebilir bir ulaşım biçimi değil mi? Adalar’daki faytonculuk kültürü sayesinde karbon ayak izimizi bir nebze olsun azaltabilme şansına sahip değil miyiz?
Cevap 5: Öncelikle karbon ayak izimizi azaltabilmek için, daha sağlıklı, adil ve sömürüsüz olan yürümeyi ya da bisiklete binmeyi seçebiliriz. İkincisi, ekolojik yıkımın nedenini dünyanın tüm varlıklarının haksızca ve hoyratça sömürülmesi oluşturuyorken, neden atların turizmin kölesi olarak çalıştırılmasını desteklememiz gerekiyor?
Üretim biçimi, tüketim modelleri, iklimi ve gezegeni sürüklediğimiz krizle şehirlerin, çeperlerin, kırsalın, denizlerin ve adaların topyekûn inşaatlaştığı ve hava, su ve toprak kirliliği içinde yıkıma sürüklendiği bir zamanda, tüm bu yükü de çektikleri tonlarca yükle kırılmakta olan bacaklarıyla, atlar mı çeksin? Üstelik hayvan hakları savunucuları ya da faytonun kaldırılmasını talep eden kimse, “fayton kalksın, yerine araba gelsin” demiyor. Adaların trafiğe, turizme ve inşaatlaşmaya açılmaması konusu, faytona karşı mücadelenin uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve savunduğu bir başlık. Somut ve pratik olarak: Faytona koşulan her bir atın, tek tek hayatı, bedeni, sağlığı ve hakları bizim önceliğimiz. Bu, “faytondan sonrası tufan” demek değil. Bu aynı zamanda kentin, mekanın, doğanın, canlıların, insanın ve yaşamın yeniden düşünülmesi için bir çağrı…