Abdullah Onay
Fayton, Adalar’da neredeyse 30 yıl öncesinde bir sorun olarak görülmeye başlanmış olmasına rağmen, şurasını düzeltelim burasını düzeltelim diyerek tartışmalarla geçiştirilmiş uzun bir tarihe sahip. (1)
O zaman zarfında ve özellikle son dönemde Adalar’da her şey değişti, konforun her türüne kavuşuldu. Doğalgaz döşendi, evler klimalarla donandı, büyük market zincirleri açıldı, evlere non-frost dev buzdolapları yerleştirildi. Evlere sular eşek sırtında sakalar tarafından getirilmedi. Kafeler artık Starbuckslar’da içilir oldu. Ve sonunda akülü araçlara da kavuşuldu. (7-8 bin akülü araç söz konusu olan). Mehtaba akülü araçlarla çıkılmaya başlandı.
Yakın zamana kadar taşımacılık da at arabaları ile yapılırken, tüm bu değişimi kaldıramadığı için at arabaları sessiz sedasız kalktı, yerine kamyonetler, kamyonlar geldi. Nedense kimseden “sembol”dü, “kültürel miras”tı lafları çıkmadı!
MODERN KENTİN ÇEPERİNDE OSMANLI SARAYI’NIN ŞATAFATINI SÜRDÜRMEK
Oysa söyledikleri gibi fayton bir bu manada bir “sembol”dü. Her bakımdan memnun kalmadıkları değişen hayatlarının değişmeden kalmasını istedikleri “sembol”ü. Vapurlarda birinci mevki vardı, Adalar köylüler, Kürtler, Lazlar vs. ile dolmamıştı. Statülerini Adalar’ın doğasını bozarak yaptıkları kulüplerde yarıştırabiliyorlardı. Heyhat şimdi onlara rakip “beach club”lar ile çevrildi bütün kıyılar.
Göçmek zorunda bırakılmış insanların mülklerinin üzerine oturup, bir ağaç dikmediler, ama Adalar’ın zeytinliklerini, bağlarını kısa sürede yok ettiler. Adalar bu kesim için yaz günlerinde yenilip içilen, eğlenilen, bir mekândan öte değildi.
İçi boş bir Adalılık mikro-milliyetçiliği kaldı geriye. Kimin ne zaman, nasıl Adalı olduğu gibi bir bilgi de içermiyordu. Ayrıca niye bir üstünlük statüsü barındırıyordu? Ne dayanağı ne geleneği olan bir boş gösteren…
Gel gör ki, zamanla toplumsal değişimin dev dalgaları her şeyi aldı götürdü. Biricik statü “sembol”ü faytona bu yüzden sarıldılar. “Nostalji” diye diye bizatihi bu kesimin kendisi bir nostalji haline geldi. (Nitekim bu değişimi fark eden epey bir kişi Adalar’ı terk edip güneyin sayfiye yerlerine göç etti.)
Faytonda hep asıl sorun olarak gördükleri, (oturacakları mekânlara oturacaklar diye ödleri koptuğu kaba, pis, kriminal vs.) faytoncu esnafını da böylece fark ettiler. “Kötü faytoncular” olmasaydı sorun yoktu. Faytoncuları hep Viyana’daki, Prag’daki gibi şapkaları, kıyafetleri ile görmek istemişlerdi.
Eğitimli de olmalıydılar. Ama ne yazık ki o hayalleri bir türlü gerçekleşmedi. Bu denli zor işi, o kılık kıyafetle yapmak mümkün değildi. Hele ahırlarda çalışanların (göçmen işçiler) sefaletini hiç görmeden asude hayatlarını sürdürdüler.
Oysa burası ne Viyana ne Roma, ne New York’tu, çünkü turistik bir nesne ile 21. yüzyılda ulaşım aracı olarak kullanılmakta diretilen şey aynı “fayton” değildi. Bir faytoncunun geçenlerde ifade ettiği gibi, “Gece iki, üç gibi at koşturuyorlar. Gece o saatte at koşturulmaz. İki, üç tane var gece koşuyorlar mecburen benim de koşturmam lazım. Ne yapayım, eve ekmek götürmeyeyim mi?” (2) Son anlarda yıllardır bindikleri o arabayı taşıyanların atlar olduğunu, hatta bir canlı olduğunu bile fark etmeye başladılar. Hastalanıp ölüyorlarmış da üstelik… Adalar’da atlara bakacak bir veteriner olmadığını da 30 yıl sonra öğrendiler.
Nasıl ki aristokrasinin bazı yerlerde son bir gayretle burjuvaziye karşı köylülerden müttefik araması gibi, tepeden bakıp aşağıladıkları faytoncu esnafını bağrına basmaya bile gönül indirdiler. İşte sadece “sembol”ü kalmış bu hayatı sürdürüyor gibi yapmaları için bir illüzyondu fayton. Oysa süreç tüm dünyada yaşandı ve 170 yıl önce çok güzel tasvir edildi: “Burjuvazi, iktidara geldiği her yerde bütün feodal, ataerkil, kırsal cennet fantezilerine hitap eden ilişkileri kırıp geçirdi. İnsanları doğal amirlerine bağlayan envai çeşit feodal bağları acımaksızın koparttı, insanla insan arasında çıplak çıkardan, duygusuz ‘peşin ödemeden’ gayrı bir bağ da bırakmadı geriye. Dindarâne cezbeyi, şövalyece tutkuyu, darkafalı orta sınıf hüznünü, bencil hesapçılığın buz gibi soğuk suyunda boğuverdi.” (Manifesto, çev. Tanıl Bora, İletişim Yayınları.)
“GRAND TUVALET” FAYTONCULAR ÖZLEMİ
Çıkarlarını koruma mücadelesi veren faytoncuların kötülüğünden kaynaklanmadı sorun. Her tarafından patlayan sistem, faytoncuları kötülüğe zorladı. Gitgide büyüyen para onları daha hırslı hale getirdi. Ortaya çıkan rant ise artık sadece onlara bırakılmayacak boyutlara vardı. Bu akan paranın ilelebet sürmeyeceğini gören kimileri başka işlere yöneldi. Nitekim faytoncu esnafı geçen sene İBB ile anlaşma yapmış, faytonun yerine alacakları akülü araçlarla sistem içinde kalacaklarken, bu kesimin gazına gelip, şimdi bunu da kaybetme noktasına geldiler. Şimdi taksi plakasına razı olup, “dava”yı satmakla suçlanıyorlar.
Yıllar önce, Adalar’ın dokusuna uygun mini tren gibi araçları faytoncuların çalıştırmasını savunmuş biri olarak, hâlâ da “sistem içi”nde kalmalarından yanayım. Kimbilir belki yaşanan tüm bu süreç onların Adalar’ın dokusunun korunmasında daha etkili hale getirebilir.
Ekrem İmamoğlu, bir değişim dalgasının üzerine binip geldi. İktidarın biriktirdiği bütün sorunlara iktisadi akıl çerçevesinde bir çözüm üretecek, başka bir iddiası da yok. Bunu da sürmekte olan pederşahi yöntemlerle değil, günün yükselen değerleri, yönetişim, inovasyon vb. içinde yapacak. Daha fazla kentlilik, demokrasi vb.
İmamoğlu şimdi geçmiş yönetimin, yani her dönemin İBB Başkanı Tayyip Erdoğan’ın 30 yıl sündürüp bir türlü gerçekleştiremediği değişim için neşteri vurmaya hazırlanıyor. Fizibilite çalışmaları yapılmıştır muhtemelen, fayton Adalar’daki ekonominin önünde bir engeldir. Uzayan fayton kuyrukları, “biz binemiyoruz Araplar biniyor” tartışmaları, bitmek bilmeyen bir hengame. Gitgide büyütülecek pastanın önünde bir engel. Eski Belediye Başkan Yardımcısı’nın deyişiyle “at mezarlığına dönmüş” bir Adalar’da bunun sürdürülebilirliği mümkün değil artık; yama tutmuyor, sistemin dikişleri patladı.
Turizm üzerine hesapların yapıldığı büyük bir kaynak. Dev havaalanı, şimdiden aşılmış 50 milyon turist hedefleri. Adalar’a turizm turları da çığ gibi büyüyor, kişi başı 30-35 dolar; daha fazla turisti getirecek bir “sistem” gerekiyor. Pastayı büyütecek. 30x sonsuz… İşte İmamoğlu muhtemelen bu getirecekleri “sistem”in verimliliğini gördüğünden, faytoncu esnafı “bu sistemin içinde mi dışında mı olacaklar, karar vereceğiz” derken, acaba bir ortak gerekli mi noktasında.
Hayvan haklarının bu sürecin neresinde olduğu ayrı bir yazı konusu. Atların artık acı çekmeyeceği, ama uzun yıllarda oluşmuş koca bir at mezarlığının üstünde yaşadığımızı hiç unutmayarak, Adalar’ın doğasını, dokusunu, canlılarını yalnızca koruyarak değil, yeniden kurarak bir şey yapılıp yapılamayacağı bu enkazın kalkmasından sonra ortaya çıkacak…
(1) Faytonların tarihini merak edenler için, https://hayvanlarinaynasinda.wordpress.com/2019/09/02/calistay-bir-seyi-degistirmek-istemiyorsan-toplantisini-duzenle/
(2) https://www.haberler.com/buyukada-daki-faytonculardan-ruam-hastaligi-yorumu-12735269-haberi/
Kaynak: http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/9856/faytonlar-degisim-ve-soylu-lugun-yitirilen-sembolu