Yunanistan’daki yangının ardındaki gerçekler

Yunanistan’daki yangının ardındaki gerçekler –  Yanis Varoufakis

(Çeviri: Oğul Tuna /medyascope.tv – 31 Temmuz 2018)

 

Geçtiğimiz pazartesi Attika’nın üstüne kıyamet sahnelerinde tasvir edilen musibetler yağdı. Bu kıyametin ilk işaretini sabah saatlerinde Atina Havaalan’ından kızımı Avustralya’ya uğurlarken gördüm. Güçlü bir yanık kokusunu duyup başımı göğe kaldırdım. Sadece kalın, yükselen dumanın sebep olabileceği; gündüzleri tutulma anlarında yaşanabilecek bir karanlığın sardığı beyaz-sarı renk olacakları haber veriyordu.
Akşamüstü haberler yağmaya başladı. Doğu Attika’daki pek çok akrabamızın ve dostumuzun evi harap olmuştu. Orman yangını, konutların bulunduğu sahile doğru hızlıca yayılıyordu, Mati’deki yerleşimlere ulaşımı engellemiş ve Rafina kasabasının Atina’yla bağlantısını kesip kasaba sakinlerini denize kaçmaya zorlamıştı.
Kayıplar hakkındaki ilk bilgiyi, siyasî hareketimiz DiEM25’e bağlı aktivistlerden aldım. Alevler aynı sokaktaki diğer evler gibi onların da Mati’deki evlerini mahvetmişti; canlarını kurtarmak için güç bela kaçmışlardı. Kapı komşuları yok olmuştu; ertesi sabah, komşuların birbirine sarılmış ölü bedenlerini bulduklarında, üç yaşındaki kızlarının ortalarında yattığı yürek parçalayıcı sahneye tanık olmuşlardı.
Uğursuz haberler devam etti. Evleri yıkılan bir arkadaşımız ve kocası, kayıplar arasındaydı. Falezlerin kenarında oturan bir akraba, evi yandığında 70 metreden kayalıklarla dolu suya atlamak zorunda kalmıştı, neyse ki balıkçılar tarafından kurtarıldı. Ancak aynı uçuruma kaçan 26 kişi suya atlayamadan alevli dumanlara yenik düştü. Bu satırları yazarken kesin olmayan kayıp sayısıyla beraber, resmî açıklamalara göre 81 kişi hayatını kaybetmişti. Ne desem kifayetsiz.

Kolektif kusur

Bu olay neden gerçekleşti? Kuru geçen kış çok sayıda kavrulmuş ağaç ve çalılık bıraktı; sıcaklığın 39 dereceye ve rüzgar hızının saatte 130 kilometreye ulaştığı bir günde felâket patlak verdi. Ama bizim Kara Pazar’ımızda, Yunanistan devleti ve toplumunun kronik hataları hava durumuna eklenince orman yangını korkunç bir cehenneme dönüştü.
Yunanistan’ın savaş sonrası ekonomik modeli; tüm arazilerde (vadiler ve çam ormanları da dahil) anarşik, plansız gayrimenkul gelişimine dayanıyordu. Bu da bizi, herhangi bir gelişmekte olan ülke gibi, yazın ölümcül orman yangınlarına ve kışın aniden bastıran sellere (sadece geçen kış, eski bir dere yatağına inşa edilen evlerdeki 20 kişi hayatını kaybetti) karşı savunmasız bıraktı.
Doğal olarak da kolektif kusurumuza, Yunan devletinin benzeri olaylar karşısındaki ebedî hazırlıksızlığı yardım ve yataklıkta bulundu: Yaz ve kış boyunca kırlarda ve ormanlarda biriken bu kurumuş odunlar temizlenmedi. Yerleşim sakinleri için acil durumda kaçış yolları açılmadı ve gözetim sağlanmadı. Buna ek olarak oligarşinin olağan suçları da söz konusu; kumsalları özelleştirme amacıyla villaların etrafındaki yolların denize ulaşımının hukuksuzca kesilmesi gibi. Konuştuğum görgü şahitleri, zenginlerin kendileri ve deniz arasına ördüğü dikenli telleri aşmaya çalışırken ölen ya da ağır yaralanan pek çok kişi olduğunu ifade ettiler.
Son olarak, insanlığın kolektif suçu önemli rol oynadı. Bu felaket bize, aptallığımızı cezalandıran doğa olaylarının küresel ısınmanın hızlanmasıyla birlikte ne kadar tehlikeli hâle geldiğini gösteriyor.

gyvgqblrujujisgfr1a1smzb8ko6bbxr80wdzuph

Hükümetlerin klasik açıklaması: kundakçılar

Yunanistan’ı vuran her orman yangınında olduğu gibi Hükûmet yine kundaklama şüphesine dikkat çekti. Cinayeti göz ardı edemeyeceğim için, ben ikna olmadım. Yunan hükûmetleri geleneksel olarak vurguncuları, kundakçıları, teröristleri ve hatta yabancı casusları suçlamayı daha uygun bulmuştur. Bu türden kışkırtıcı açıklamalar haberlerde üst sıralarda yer bulurken, resmî makamlar hazırlıksız yakalandıklarını itiraf etmekten kaçınıyorlar. Uygun yasa ve güvenlik mevzuatını çıkarıp güçlendirmede başarısız kaldıklarını kabul etmekten imtina ediyorlar.
Yangına müdahaledeki başarısızlıkta Yunanistan’da devam eden Büyük Bunalım’ın ve kemer sıkma politikasının rolü ne oldu? İtfaiye teşkilatı, yurttaş koruma kuruluşları, ambulans servisleri ve hastaneler oldukça az sayıda personele sahipti. Şimdikinden üç kat fazla sayıda itfaiye memurumuz ve yangın söndürme uçağımız olsaydı bile yangın durdurulamazdı. Çünkü Yunanistan’da kamu hizmetlerinde, toplumda on yıldır küçülme görülüyor ve küresel ısınmayla daha da beter hâle gelen bir felakete insanların kendini manevi olarak hazır hissetmesi çok zor beklenebilirdi.

AB’nin timsah gözyaşları

Gazeteciler bana Avrupa Birliği’nin yardım edip etmediğini soruyorlar. Gerçek şu ki biz AB’ye katılmanın öncesinde ve sonrasında ve drahmiden euro’ya geçerken asıl yıkıcı yangınları yaşadık. AB bize bu alevlere karşı hiç yardım etmedi, zaten kendi ajandasında da yardım yoktu. Ayrıca AB, Yunan toplumunun 70 yıldır çevreye verdiği zarardan ya da orman yangınından sorumlu tutulamaz. Fakat geçtiğimiz on yılda Yunanistan’dan resmî alacaklı Troika’nın – Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF – Yunan devletini bu türden felaketlerde ihtiyaç duyacağı kaynaklardan ve kapasitelerden mahrum ettiği su götürmez bir gerçek.
Aynı gazeteci soruyor: Öyleyse, Atina’nın isyan etmesi ve kemer sıkma politikası ile Yunanistan’ın bekası için zararlı bütçe kesintilerine son vermek için uygun zaman değil mi? Elbette! Troika’ya karşı koyup çılgın tasarruf önlemlerine ve Yunanistan’daki insanlık krizine sebep olan toplumsal politikalara son vermek için her an uygundur!
Geçtiğimiz on yılda Yunanistan, yangınlarda ve sellerde yitirdiğinden daha çok insanını AB’nin yol açtığı trajedi yüzünden yitirdi. 2011’den bu yana 20 binden fazla insan intihar etti. AB’nin Yunanistan’a dayattığı ekonomik bunalım sebebiyle çalışma çağındaki her on Yunan’dan biri göç etti.
Yangında kaybettiklerimiz için Brüksel’in timsah gözyaşı dökmesini bekliyorum; keza Yunan hükûmetinden de benzeri bir ikiyüzlü tavır takınmasını. Ancak her gün yaklaşık 100 kişinin öldüğü Yunanistan’da örgütlü insan düşmanlığına son verecek bir adım atılmasını beklemiyorum. Avrupa çapındaki ilericiler örgütlenip yerel düzeyde sorumluluğu kabul edene ve AB düzeyinde birleşip baskı kurana dek bir şey değişmeyecektir. Tabii, Yunanistan’ın Altın Şafak, İtalya’nın Lega hareketlerini, Almanya’nın Hıristiyan Sosyal Birliği ve Almanya için Alternatif Partisi, Sebastian Kurz Hükûmeti ve Leh-Macar liberalizm karşıtı birliği gibi nefret saçan siyasal oluşumların güçlenmesi istisna. Yunanistan’daki orman yargınları, Avrupalılar olarak bizlere kolektif sorumluluğumuzu trajik bir şekilde hatırlatma görevi görüyor.

 

About 9ada1deniz

Check Also

Dünya’nın en kuzeyindeki ada keşfedildi!

Grönland’da örnek toplamak için geçen ay yola çıkan bilim insanları, Dünya’nın en kuzeyindeki kara parçasını buldu. Araştırma …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir