Abdullah Onay – Heybeliada
Adalar’daki fayton ve faytonculuk uzun zamandır tartışma konusu. Tartışmaların taraflarından biri de hayvan hakları savunucuları. Geçmiş yıllarda “Faytona binme, atlar ölüyor” çağrısıyla bir dizi eylemler gerçekleştiren hayvan hakları savunucuları, atlar yerine elektrikli faytonlar kullanılmasını öneriyor. Eylemlerde gördüğümüz yüzlerden biri de Heybeliada sakinlerinden Abdullah Onay. Sokak hayvanları için, gönüllülük temelinde çabalayan Onay, aynı zamanda Birikim Dergisi editörü. Abdullah Onay ile faytonlar ve hayvan haklar üzerine söyleştik.
Faytonculuk, atların yaşam hakkının ihlali mi demek? Neden?
Bir sorun var ki yıllardır tartışılıyor. Ama sorunun tarifi ve çözümler farklılaşıyor. Hayvan hakları savunucuları atların yaşam haklarını savunuyor, faytoncular ekonomik çıkarlarını, Büyükada’nın bir kesimi de taksi muamelesi yaptığı faytonu kaybetmemek derdinde. Sayılarda bir mutabakat olmasa da atların mevcut koşullardan ötürü öldüğü de tartışma götürmez. Kimileri koşulları değiştirerek (veteriner hizmeti, düzenleme, faytoncuların üst-baş temizliği, tırnak kontrolü vb.) sorunun çözüleceği kanaatinde. Oysa bu soruna doğru bir teşhis koyamamaktan kaynaklanıyor.
Fayton sorununu ortaya çıkaran dinamiklere bakalım: Her yıl katlanarak artan bir turist sayısı var. Eğer fayton sayısı aynı kalır, turist her geçen yıl artarsa, mevcut durumun bunu karşılaması mümkün olmuyor. Atların daha çok çalıştırılması, kayıtdışı işler yapılması gerekiyor. İkincisi yeni bir olgu var, hayvan hakları bilinci yükseliyor. Atların o halini görenler eskisi gibi bunu ‘normal’ kabul etmiyor. Gelen yerli ve yabancı turistler bir kısmı için de bu böyle. Teknolojinin gelişmesi herkesin her şeyi kaydedebileceği bir imkan sağladı. Bu da her şeyi görünür kıldı. Bir gün yük iskelesinde denize bir at düştü, at çıkarılmaya çalışıyor, herkes de çekim yapıyor, ben de fotoğraf çekiyorum. Arabacı çekim yapılmasını engellemeye çalışıyor, ‘Ya bunu başbakan engelleyemiyor, bunu yapacağına atı sağ salim çıkarmaya çalış da onu çeksinler’ dedim.
Fayton, Adalar tarihi ile birlikte var olmuş bir olgu değil. 19. yüzyıl sonlarında Adalar’a gelmiş, Kınalıada’da fayton olmadığını da unutmayalım. Fayton, niye Ada’nın sembolü olsun. Mesela daha Adalar’a uygun martı niye olmasın? Hem velev ki sembol; atlara bu yapılan bu eziyeti mazur gösterir mi?
Veterinerlerin teşhisleri neydi? Ölümlerin nedenleri koşullardan mı kaynaklanıyor?
Adalar’da bir veteriner olmadığı için hizmeti de yok. Bundan faytoncular da şikayetçi. Ölümler ruam salgınına bağlanıyor. Zaten bu da ortada bir yolunda gitmeyen şeylerin olduğunu gösteriyor. Tedavisi, tedbiri olmayan bir şey değil ki bu.
Adalarda fayton bir ulaşım aracı mı? Hayvanseverlerin faytonlara alternatif bir önerisi var mı?
Öncelikle, yanlış bir ifadeyi, algıyı düzelteyim; hayvanseverler değil bunun tarafı, hayvan hakları savunucuları. İkisi arasında ciddi bir fark var. Faytona binen, atların yaşadıklarına dair en ufak bir itirazı olmayan, kendisini kedi ve köpeklere adamış hayvanseverler var, atlarla ilgili bir dertleri yok. Atların çektiklerine kayıtsızlar. Hatta bunların bir kısmı ‘faytonlarımızı vermeyiz’ cephesinin ateşli savunucuları oldular.
Faytonların artık ulaşım aracı olduğunu söyleyemeyiz, iş tamamen turistik bir faaliyete kaydı. Fayton kullanan Adalılar da turistler yüzünden faytona binemediklerinden şikayetçi. İkincisi teknolojik gelişme, bu iddiayı da boşa çıkardı. Akülü aracı engelleyecek bir mevzuat yok ve Adalar akülü araçlarla doldu; sayıları bilinmiyor ama yakında herkes kullanacak, faytoncular bile kullanıyor.
Alternatif önerileri var, akülü fayton önerenler var mesela, ben başından beri yoğun turist akınına uğrayan, hatta UNESCO korumasında olan kentlerde kullanılan mini treni öneriyorum. Hem Adalar’ın dokusunu bozmayacak, hem tüm bu dağınıklığı düzenleyecek bir alternatif olur. Ama işletmesinin faytonculara bırakılması gerekiyor, faytoncuların gelirleri azalmaz, tam tersine artar. Atlarla ilgili birçok proje geliştirilebilir: engelli çocukların rehabilitasyonu için veya kentli çocukların atlarla tanışmasını sağlayacak, küçük gezinti yerleri düzenlenebilir. Hatta kısa düz bir turistik gezinti yeri de olabilir, ama iyi bakımlı, sağlık sorunları çözülmüş atlarla; pahalı da olur, başka ülkelerde olduğu gibi.
Arabacılarla ve yetkililerle görüşmeler yaptınız mı? Nasıl bir sonuç aldınız?
Heybeliada’da tanıdığım faytoncularla konuşuyorum devamlı. Eğer ekonomik kayba uğramayacaklarsa çözüm önerilerine açık bu arkadaşlar. Elbette Heybeliada ile Büyükada arasında çok büyük farklar var. Fayton sayıları, gelen turist sayısı vb.
(Ama talep arttıkça yarın aynı sorunlar burada da yaşanacak.) Burada Büyükada gibi çok sayıda faytonu olan yok. Herkes faytonunda çalışıyor. Büyükada’da faytonu sezonluk kiraya vermek epey yaygın bir uygulama. Bunlar da aslında sorunu büyütüyor. Bu konuda Heybeliada Forumu’nun ve Adalar Savunması’nın hazırladığı fayton raporu önemli bir çalışmadır: http://dokuzadabirdeniz.com/?p=220
Başka ülkelerde faytonculuk var mı? Varsa nasıl işliyor?
Var elbette. Ama gördüğüm yerlerde, faytonun gerçek anlamda turistik olduğunu söyleyebilirim. Kısa ve düz mesafelerde gezdiriyorlar turistleri ve epey pahalı; Roma’da, Viyana’da birçok yerde böyle. New York’ta atlar için mücadele eden bir grubu izliyorum, yine böyle kısa ve düz mesafeye rağmen kaldırılması için uğraşıyorlar. Bizdeki durum ile kıyaslanacak hiçbir yönleri yok. Atlar çok farklı ve bakımlı.
Adalar için nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?
Aslında Büyükşehir Belediyesi, Adalar Belediyesi, Faytoncular ve STK’lar bu kanayan yarayı çözmek için adım atabilirler. Ancak tartışma öyle bir manipüle edildi ki, faytona karşı çıkanların Adalar’ı ranta açacak lobilere çalıştığından tutun da saçma sapan bir yığın yalan yaydılar. At ölümlerini faytoncular bile kabul ederken, sorunları inkar etmezken, bunlar, hayallerinde yarattıkları yeldeğirmenlere savaş açtılar. ‘Adalar’da motorlu taşıt istemiyoruz’ sloganları da bu gerçeğin inkarına dayanan boş laflardan biriydi. Adalar’da motorlu taşıt da var haddinden fazla, sayıları yüzlerce olan elektrik ile çalıştığı için ‘motor’unu göremedikleri akülü araç da. Çözüme dair tek önerileri, 50-60 yıl öncesine dönmekten başka bir şey değil. Polis iskelede turistleri sokmasın, teknoloji olmasın vs. İyi de bunlar var, hiçbir sorun geçmişe dönerek çözülmüyor. Toplumsal değişmelerin yarattığı sorunlar yasaklanarak da çözülmüyor, plan proje yaparak düzenlemelere gidilerek çözüm üretmek gerekiyor. Şu beş sene içerisinde Büyükada’da açılan otel, pansiyon, kafe sayısını biliyor musunuz? Bisiklet sayısını? Git gide artan bir talep var, bunu düzenlemek zorundasınız. 1950 yılında 50 milyon turist geziyormuş dünyada, günümüzde bir milyarı aştı. Orta sınıflar büyüyor, imkanlar çoğalıyor, gezenler de katlanarak artıyor. Herkes de bu kaynağı değerlendirme peşinde. Fayton sorunu da bunun bir parçası, bunun sürdürülemez olduğu ortada; ülkede genel olarak sorunlarımızı ne yazık ki ‘gittiği yere kadar’ yaklaşımıyla çözemiyoruz, ayağımıza doluyoruz. Yarın öbür gün mutlaka çözülecek bu da; atların çektiği acılar uzatılmadan çözülse fena mı olur?
Röportaj: Aysel KILIÇ
Adalar Gerçek gazetesi, Mayıs 2016, sayı: 1