Sabina Mısra Güngör ile Ada’da Yaşamak Üzerine…
Melih Dalbudak – (Kınalıada – 12 Eylül 2015)
Mısra 9 yaşında, 7 yıldır Kınalıada’da yaşıyor. Annesi Romanyalı bir tiyatro sanatçısı Dorina Maria Haranguş, babası Türkiyeli bir öğretmen Ramazan Güngör. Almanya’da devam ettirecekleri hayatlarına başlamadan, adadan ayrılmadan önce Mısra’yla adayı, hayvanları, arkadaşlıkları, çocuk olmayı konuştuk.
Mısra: Mesela faytonların ağızlarındaki metal şeyin çıkarılmasını isterdim. Böylece faytonların canı acımazdı.
Soru: Atların..Tabii
Evet. İlla atlara bineceklerse başka bir yol bulsunlar, böylelikle atların canı acımaz. Ve şöyle olmasını isterdim, günün belli saatlerinde farklı farklı faytonlar gelsin. Atların da dinlenecek zamanı olurdu. Çünkü bazen, özellikle de yazın çok fazla turist geliyor. Özellikle Büyükadadaki atlar çok yoruluyorlar. Böyle bir şey olsaydı atların daha iyi süreceğine inanıyorum. Çünkü daha dinlenmiş olurlar. Yani onlar yeteri kadar bile uyuyamıyor. Sabah erken kalkıyorlar akşam geç yatıyorlar. Günün belli saatlerinde belli faytonlar olsun. Mesela erken yatan faytonlar olur, onlar sabah erken başlar. Geç yatan faytonlar öğlen gelir.
Diğer hayvanların sorunları ne?
Mesela köpekler, adadaki köpekler. Bazen köpekler aç kalıyorlar, çünkü yazın insanlar sürekli onlara yemek veriyor ve onlar alışıyorlar yemek aramamaya. Ve yaz bitince turistlerin hepsi gidince de köpekler aç kalıyor. Kış günlerinde de insanların gelip onları beslemesini isterdim. Aynı şey kediler için de geçerli. Bütün hayvanlar yemeği hak ediyor çünkü
Bazı insanlar diyor ki “sokakta hayvan olmasın, hepsini toplayalım barınaklara koyalım”…
Bence bu fikir yanlış, mesela o insanlar şöyle düşünmeli, kendimi o köpeğin ya da kedinin yerine koysa ve aylarca o barınakta kalsam ne hissederim. Mesela bazı hayvanlar barınakta aylarca kaldıktan sonra, bazı derslerini unutuyorlar. Sonra sahipleri onları geri aldığında hiçbir şey hatırlamıyorlar. Ama sahiplerini hatırlıyorlar. Çünkü köpeklerin zekası çok iyi. Kedilerinki biraz daha zayıf ama onlar da barınakta kalmamalı bence.
Okul konusunda neler diyebilirsin. Adada okula gitmenin kolaylıkları zorlukları ne?
Kışın yollar çok kaygan oluyor, buz kaplıyor yolları. Özellikle de biz tepede oturduğumuz için yokuşu inmek biraz zorlaşıyor. Kızağımız olsa daha iyi inerdik ama… Romanya’da annemle kızak kaymıştık onu hiç unutmuyorum, çok eğlenceliydi. Keşke hâlâ ona binebilsem, yokuş aşağı kayıyorduk, vıjjjjj diye. Bir de okulun merkezine sıcak günler için havuz olsun isterdim. Bir de okulumuzda bir kütüphane yok, raflarımız var okulda, sınıfın arkasında..Ve o raflarda da çocuk kitapları var, hiç bilim kitabı yok ama. Mesela bilim kitaplarının da olacağı bir kütüphanemiz olsun isterdim. Büyük bir kütüphane…Ve laboratuvara da daha sık girebilmek isterdim. Çünkü orada sadece bir kere deney yaptık. Bir kere mikroskoptan baktık, bir daha da hiçbir şey görmedik orada. İki tane mikroskobumuz var, ikisinin de camında farklı şeyler görünüyordu. Birinde soğanın zarı vardı, diğerinde de tükürük vardı.
Kaç yıldır adadasın Mısracığım?
Düşüneyim… 2 yaşımda adaya geldim, şu an 9 yaşımda olduğuma göreeee.. 7 yıldır bu adadayım.
Neler var böyle aklına gelen, güzel anılar kötü anılar, iyilikler kötülükler bu 7 yılda… Özellikle son yılları daha iyi hatırlıyorsundur belki. Arkadaşlar, çevre..
Bir keresinde, 4 yaşımdayken, parkta annem ve babamla beraberdim. Sonra bir çocuğun böyle minik arabaları olur ya, ama küçüktüm, sordum “ben de binebilir miyim?” diye “5 yaşının altındaysan o zaman binemezsin” dedi. “Ben 4 yaşımdayım” dedim. O zaman “yine de bin” dedi. Sonra ben babamın yanına geldim, “baba ben 4 yaşımdayım değil mi?” diye sordum, o da dedi ki “hayır sen 5 yaşındasın”. İşte öyle… Sonra, bir de başka anılarım da var. Mesela neyi anlatsam…acaba… Kötü anılarım da oldu. Mesela bazı arkadaşlarım kimseye söyleme dediğim sözleri söylediler. Mesela bir arkadaşıma, “lütfen şu kişiye şunu söyleme” dedim ama o söyleme dediğim şeyi herkesin ortasında söyledi, buna çok kızdım. Ve bir gün de, bir posterim vardı, ondan bir resim çekmişti arkadaşım. Sonra başka bir arkadaşıma “sakın bunu söyleme” demiştim, o sıramın altındaydı. Sonra bir gün masa tenisi kursundayken, geri döndüğümde arkadaşım meğer başkasına söylemiş ve sonra o da posterimi yırtmış. İşte o gün o arkadaşıma çok kızdım ve onunla bir daha konuşmak istemedim. Çünkü o benim çok değerli bulduğum bir şeyi söyledi.
Adada yaşayan çocuklar, ada dışında yaşayanlara göre daha mı şanslı sence?
Bence evet. Mesela şehir hayatıyla bir kıyaslayalım; mesela şehirde her gün her çocuk araba sesiyle uyanır, ama adada her sabah çocuklar kuş cıvıltılarıyla uyanır. Mesela ben bazen halamların evine giderdim, biraz zorlanırım uyumakta. Çünkü araba sesine alışık değilim. Geceleri vız vız vız diye arabalar geliyor, araba sesinden de uyuyamıyorum, araba sesinden uyuyamadığım için de biraz geç uyuyorum.
O kadar farklı değil. Ama adada daha sık görüşebiliriz şehirdekinden. Çünkü adalar daha küçük olur. Ve adada yaşayanlarla temas kurmak çok kolay, çünkü ada küçük ve hemen onun evine gidip konuşabilirsin yan yana. Ama şehirde, o burada sen oradasın (Eliyle gösteriyor). Mesela 2 saatte gidiyorsun oraya… Burada o arkadaşa gitmen 10 dakika sürerken, şehirde o arkadaşına gitmen 2 saatini alıyor. Bence adada yaşayanlar daha şanslı. Adada yaşamak büyük şans, çünkü İstanbul’da şehirde istediğin zaman direkt denize gidemiyorsun ama adada, ben Kınalıada’da yaşadığım için çok şanslıyım çünkü burası özellikle denize girilen bir ada. Ve burada yaşamak bana şanslı geliyor, çünkü o kadar kalabalık değil. Ama vapur inişleri her zaman kalabalık oluyor. Yazın başında vapurlar çok kalabalıktı ve batacak diye çok korkuyordum. Ama sonra insanlar azalmaya başladı, vapurdaki insan sayısı normale döndü. O yüzden bir daha korkmadım. Ama gelecek yaz yine korkacağım, onu biliyorum.
Mısra’yla röportajı kendi sesinden de dinleyebilirsiniz: http://sesol.org/index.php?s=adalara