16 Eylül 2018 Büyükada eylemine doğru
Siz selfie çekiyorsunuz Atlar ölüyor!
Ömer Süvari- Büyükada
2018 yılının ilk 8 ayında sadece Büyükada’da artan kamuoyu baskısına, karantina kararına ve denetimlere rağmen 200’ü aşkın at ölümü yaşandı. Yaşanan katliam boyutundaki trajedi, artık Adalar’daki ve özellikle Büyükada’daki faytonlar sorununu “ulaşım eylem planı”, “katılım”, “kültür mirası” vs. tartışmalarının ötesinde öncelikli olarak bir yaşam hakkı sorunu ve mücadelesi haline getirmiş durumda.
Yaz sezonu sonuna kadar at ölümlerinin daha da artmasından, sonbahardaki ruam kontrolleriyle birlikte at ölümlerinin yüksek seviyelere ulaşmasından endişe eden hayvan hakları hareketi ve yaşam savunucuları 16 Eylül 2018 tarihinde bir kez daha “Faytona Binme Atlar Ölüyor” sloganıyla Büyükada’da bir araya geliyor. Yaşam savunucuları Adalar’da her sene yüzlerce atın ölümüne, yaralanmasına ya da sakat kalmasına neden olan faytonlar konusunda adım atılması amacıyla bir kez daha buluşuyor.
Fayton gündeminde taraflar
Kuşkusuz hemen her konuda olduğu gibi faytonlar konusundaki gündemin de çeşitli tarafları var. Takip etmesi zor politik ya da kişisel ayrılıklarla kendi içinde dağınık bir görüntü sergilese de, hayvan hakları hareketi tüm bileşenleriyle hayvan çalıştırılmasına ve köleliğine dayanan, her sene yüzlerce atın ölümüne neden olan faytonculuğun artık son bulması için ortak tavır sergiliyor. Diğer yanda ise başta fayton sahipleri olmak üzere, seyahat acentaları, sezonluk fayton işletmecileri, Adalar esnafı gibi faytonların yarattığı ekonomiden doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanan çıkar grupları var.
Öte yandan Adalar’ın karmaşık sosyal, siyasal, ekonomik, kişisel ilişkiler düzeni içinde faytonculuğu “kültürel”, “sosyal”, “idari” vb. gerekçelerle savunan, sosyal statü arayışındaki küçük grupçuklar ya da Adalar Kent Konseyi çeperinde toplanan kişiler, kurumlar vb. var. Hayvan hakları savunucularını “bilgisizlik”, “cahillik”, “Adalar’ı tanımamak”, “imar ya da motorlu araç lobisinin kuklası olmak”, “AKP’nin ekmeğine yağ sürmek” gibi saçma sapan ithamlarla suçlamaktan çekinmeyen bu kişi ya da gruplar, idari ve yönetsel düzenlemelerle faytonculuğun iyileştirilebileceğini, sorunun bir ulaşım ya da yönetim planı sorunu olduğunu, faytonların Adalar’ın ayrılmaz bir parçası, bir “kütürel miras” nesnesi olduğunu vs. iddia ediyor. Ada’ya geldiklerinde halka ve çarşıya çok temas etmeden kendilerini eve taşıyacak “atlı taksi”lerini kaybetmek istemeyenleri, “Araplar yüzünden biz faytona binemiyoruz!”, “Faytoncular kibar ve temiz olursa sorun çözülür” diyerek şikayet eden, Adalıların sarkastik deyişiyle “Ada kibarları”nı da bu gibi fayton taraftarları arasında saymak mümkün. Bunlarla birlikte Adalar’da yaşayan ve durumu bilen, ancak “siyaseten” faytonculuğa karşı çıkamayan partiler ve kurumlar da mevcut. Diğer yandan Adalar’da belediye farklı bir siyasi parti tarafından yönetildiği için, ilçenin yaşadığı kaos karşısında memnun olan, arka planda “elektrikli fayton” ihalesi için görüşmeler yapan ve asıl yetki kendisinde olmasına rağmen faytonlar için yıllardır hiç bir iyileştirici düzenleme yapmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni de baş köşeye yazmak mümkün. Elbette soruna müdahale etmeyenler listesinin başlarında faytonlar konusunda “yetkisi olmadığını” söyleyerek konuya “bulaşmak” istemeyen, faytoncuları karşısına almaktan kaçınan Adalar Belediyesi yönetimi de var.
Son dönemde idari kurumlarla faytoncular arasında kapalı kapılar ardında süregiden devir ve tazminat pazarlıklarını, faytonların yerine ne geleceğine, bunları kimlerin işleteceğine dair görüşmeleri de bu tabloya eklerseniz ne kadar karmaşık bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamak zor değil. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelerek ahırlarda geceleyen sezonluk fayton işçileri, ucuz işgücü olarak kullanılan Türkmen ve Özbek seyisler, fayton ve akülü araçların yolaçtığı kazalarda hayatını kaybeden ya da yaralanan insanlar ve diğer canlılar da bu karanlık tablonun genelde unutulan parçaları…
Sonuç olarak Büyükada’da 2000’li yılların başından bu yana ve özellikle 2010’dan itibaren artan tartışmalarla birlikte faytonlar sorunu büyük bir karmaşa yaratarak devam ediyor.
Fayton sorununda bugün neredeyiz?
Bilindiği gibi bu karanlık tablo içinde faytonlar tartışması, Haziran-Ağustos 2018 döneminde yaşanan gelişmelerle birlikte başka bir düzleme taşındı. İlk kez ülkenin en yüksek mercilerinin tartışma alanına girdi. 2000’lerden bu yana tırmanarak sürdüğü halde ancak 2017’de, Adalar Kaymakamlığı’nın girişimiyle ruam hastalığının yayılmasını engellemek için alınan idari önlemler tartışmaları alevlendirdi. Kaymakamlık girişimiyle toplanan İlçe Sağlık Kurulu’nun ruam nedeniyle Adalar’a at giriş-çıkışını yasaklama kararı alması önemli bir dönüm noktası oldu. Yasaklama karanının ardından ruam vakalarının sayısı azalmakla birlikte, kararının kaldırılmasını isteyen faytoncuların tepkileri, Büyükadalı fayton sahiplerinin bir günlük “At yoksa, Fayton da yok” sloganıyla yaptıkları göstermelik “fayton grevi”, karantina kararına rağmen “Nasıl olsa Ada’ya sokarız!” denilerek Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden toplanarak Tuzla ve Maltepe’ye getirilen 400’ü aşkın at tartışmaları tırmandırdı.
Hayvanseverlerin ve hayvan hakları savunucularının duruma tepkileri karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim vaatleri arasına “Atlara uygulanan zulmün kaldırılacağı!” şeklinde yeni bir seçim vaadi ekledi. İstanbul Valiliği ve diğer kamu kurumları da vaatlerden görev çıkartarak konuyu gündemlerine aldı ve faytoncular üzerindeki baskıyı arttırdı. Baskılar karşısında “AKP faytonları kaldıracak!”, “Faytonlar kalkarsa Adalar motorlu araç trafiğine ve imara açılacak” türünden Adalar’ın demokratik kamuoyunu faytoncuların arkasına dizmeyi hedefleyen dedikodular alıp başını yürüdü. “İmar Barışı”yla birlikte giderek artan yasadışı imar uygulamaları ve sayıları son yıllarda hızla artarak yaklaşık 5 bini aşan akülü-motorlu araç trafiğiyle faytonlar arasında herhangi bir ilişki olmadığı bilinmesine rağmen yayılan bu kasıtlı dedikodular, AKP’li bakan Berat Albayrak’ın girişimi ve ilgili bakanlığın izniyle karantina kararına rağmen Adalar’a 200’ü aşkın atın sokulmasıyla kesildi. Faytonculuğun eski tas, eski hamam devam etmesi ise faytonculuk sektörü çevresindeki ilişkilerin sanılandan daha karmaşık olduğunu bir kez daha gösterdi.
Sonuç olarak halen at ölümleri ve yaralanmaları devam ediyor. Eylül ayı itibariyle sadece Büyükada’da 200’ü aşkın at faytonculuğun kurbanı olarak yaşamını kaybetti. Ruam, karantina kararına ve at katliamına rağmen varlığını koruyor, atlar da, sezonluk fayton işçileri de insanlık dışı koşullarda, hiç bir sosyal hak ve sağlık güvencesi olmadan yaşamaya ve çalıştırılmaya devam ediyor. Sezonluk işletmecilere verilen kiralık fayton oranı, karın tokluğuna ahırlarda çalışan Türkmen, Afgan ve Özbek seyislerin sayısı artıyor, faytonlar Adalar’ın gündelik hayatını tahrip etmeye devam ediyor. Neden durdurulamıyor ya da denetlenemiyor derseniz onun yanıtı basit: Turizm ve yarattığı ekonomi.
Faytonlar’ın Adalar’daki Anlamı: Turizm
Her sene Adalar’a gelen 5 milyonu aşkın günübirlik turistin yarattığı büyük ve kontrolsüz turizm ekonomisi, seyahat acentaları açısından Tarihi Yarımada ve Boğaz’dan sonra Adalar’ı İstanbul’un en büyük üçüncü destinasyonu haline getirmiş durumda. Seyahat acentalarının yabancı turistlere fayton dahil 35-40 Euro arasında sattıkları Ada turları, restoranlarla ve konaklama tesisleriyle yapılan anlaşmalar karlı bir kazanç kapısı. İstanbul’daki yeşil alanların tükenmesi, dinlenme ve rekreasyon alanlarının yokedilmesi karşısında Adalar’ı, İstanbul’un neredeyse tek dinlenme ve piknik alanı olarak gören yerli turistlerin yabancıları kat be kat aşan ziyaretlerini, seyahat acentaları ve faytoncular tarafından pompalanan “Ada demek, fayton demektir” algısını da eklerseniz durumu anlamak kolay. Faytonculuk özellikle Büyükada’da, büyük ölçüde esnaf tarafından yönetilen Adalar’ın sosyal-ekonomik yaşamındaki yerini korumaya devam ediyor. Bu ekonomiden Büyükada’da en çok yararlanan kesimler kim diye sorarsanız onun yanıtı da kolay: Fayton sahipleri, otelciler, pansiyonlar ve Adalar’ın büyük esnafı. (1)
Ulaşım aracı mı, kültür mirası mı, turizm fabrikası mı?
Bugün faytonculuk bir “kültür mirası”ndan ya da ada içi erişimi sağlayan bir “ulaşım aracı”ndan çok atların kitlesel olarak “iş cinayeti”ne kurban edildiği, Ruam, Laminitis gibi hastalıkların kontrol edilemediği, sürekli yaralanma ve sakatlanmaların yaşandığı, seyahat acentaları, fayton sahipleri ve Adalar’ın büyük esnafı tarafından desteklenen günübirlik turizmin endüstriyel bir uzantısı durumunda. Her faytoncunun bir faytonu ve o faytonlar için koşulu kendi atlarının olduğu, araba yapımcıları-tamircileri, saraçları, her adanın kendi cambazları, sürücüleri ve fayton aileleriyle birlikte bir yaşam kültürünü temsil ettiği nostaljik dönem çok gerilerde kaldı. Büyükada’da artık tekerleği Afyon’da, hasırı ve feneri Bursa’da, lastiği Konya’da üretilen, sezonluk sürücüleri Malatya ve Sivas’tan gelen, seyisleri Türkmenistan’dan gelen faytonlara biniliyor. Hayvan hakları bilincinin tanınmadığı, insan merkezli bir doğa ve hayvan sevgisi anlayışının egemen olduğu günlerden kalma Adalı faytoncu ve “kültür mirası” nostaljisi, bütün canlı yaşamını kar ve ekonomik çıkar nesnesi haline getiren neo-liberal saldırganlığın egemenliği altında yaşanan hayvan katliamını onaylamaktan başka bir anlama gelmiyor.
Adalar’ın geçmiş sayfiye kültürü içinde balıkçılığın, bostancılığın, eğitim ve sağlık kurumlarının bir parçası olan faytonculuğun, halen çok az sayıda fayton bulunan, at ölümlerinin çok sınırlı sayıda gerçekleştiği Burgazada (21 fayton-70 at) ve Heybeliada (30 fayton- 160 at) sakinleri için bugün bile hoşgörüyle karşılanıyor olmasının gerisinde de Adalar’ın “eski güzel günleri”nden gelen kültürel kalıntıların son izlerine sahip çıkma gayreti yatıyor. Ancak Büyükada’da (227 fayton-1200 at), yılda yaklaşık 400 atın, haftada 8 atın öldüğü, canlı yaşamını yokeden bir endüstriyi “kültür mirası” olarak nitelemek ve korumaya çalışmak en hafif deyimiyle katliamı gizlemek anlamına geliyor. (2)
Yine de bu “kültür mirası”, “ulaşım aracı” tartışmalarına ilişkin bir kaç şey daha söylemek mümkün. Çünkü Adalar’a faytonlar esas olarak 1880’li yılların başında Büyükada’ya sayfiye evler yaptıran Galatalı bankerlerin baskısıyla, sayfiye kültürünün bir parçası olacağı gerekçesiyle eşekçilerin muhalefetine rağmen girdi. Faytonlar ve yük arabaları, Heybeliada ve Burgazada’ya is çok daha geç bir tarihte eşekçiler ve Adalar ahalisi arasında karşılaştığı sert muhalefet nedeniyle 25-30 yıl gecikmeyle girebildi. (3) Ancak o zamanın ‘sivil toplum örgütleri’ eşeklerden ve eşekçilikten kültür mirası icad etmeyi akıl edemediler ve neredeyse tüm eşekçiler zaman içinde faytoncuya dönüştü. Başlangıçta Rum ahali tarafından yürütülen Adalar’ın taşımacılık işlerinin 1950’lerden sonra Türk nüfus tarafından devralınması sürecinde devam eden arabacılar-eşekçiler kavgaları Büyükada ve Heybeliada’da eşekçilerin zaman içinde faytoncuya dönüşmesiyle ve Adalar’daki Türk nüfusun artmasıyla birlikte iyice unutuldu. Sonuç olarak faytonlar “yüzlerce yıllık bir gelenek” olarak düşünülür oldu. Böylelikle bir gelenek icad edilerek, faytonlar bir “kültürel mirası” objesi olarak algılanmaya başlandı. 1930’lu yıllarda Büyükada’da bir bölümü konak ve çiftliklerin özel ahırlarında tutulan 25 civarı, Heybeliada’da ise sadece 10 kadar atlı araba ve fayton olduğunu biliyoruz. O yıllardaki ada nüfusuyla şimdiki hemen hemen aynı olmasına rağmen (Adalar’da 1927 nüfus sayımına göre 11.691, 1950 sayımına göre ise 15.405 kişi yaşıyordu. 2018 yılında Adalar’ın nüfusu ise 14.907 kişi) Büyükada’daki fayton sayısındaki yaklaşık 10 kat, at sayısındaki 20 kat artış ise esas olarak Adalar’a yönelik turizm baskısının bir sonucu olarak gerçekleşti. Bu nedenle 1990’ların sonunda bile Büyükada’da bir faytoncunun haftada bir ya da iki büyük ada turu isteyen müşteri bulması Adalı faytoncular arasında sevinç yaratırken, artık günde 4-5 büyük tur yapmayan faytoncunun işlerin kötü olduğundan sözetmesi yaşanan büyümenin, kâr potansiyelinin bir göstergesi.
Sorunun idari boyutu bu nedenle basit bir yönetim yetersizliği sorunu değil. 25.12.1998 tarihli 98/138 İl Trafik Komisyonu’nun Adalar’da motorsuz ulaşım kararıyla fayton sayısını 150’ye indirmeyi öngörmesine rağmen kararın uygulanmaması, bu karar uyarınca 2007 yılında 140 fayton kapasiteli ahırlar yapılmasına rağmen dışarıda kalan 87 faytonun ve atlarının Yörük Ali, Aya Nikola ve Tepeköy civarında barınmaya devam ederek çalışmayı sürdürmesi, fayton ekonomisinin giderek daha az kişinin elinde toplanması ve sezonluk kiralık faytonculuğun yaygınlaşması (4) bu kârlı endüstrinin yarattığı baskının sonuçlarından başka bir şey değil. Aynı şekilde UKOME tarafından 2011’de gündeme getirilen Fayton Taşımacılığı Yönergesinin uygulanmaması da aynı baskının bir sonucu. Kış aylarında 100 civarında olan fayton sürücüsü sayısının, yaz aylarında sezonluk çalışanlarla birlikte 500 kişiye ulaşması ve çoğunluğunun ahırlarda atlarla birlikte konaklaması da bu endüstrinin insanlar üzerinde yarattığı ağır çalışma şartlarından sadece biri.
Elbette bugüne kadar kabul edilen ya da hazırlanan yönetmeliklerin hiçbirinin uygulanmamasında, faytonculuğun denetim sorunlarında Adalar’ın kendi iç dinamiklerinin de payı var. Arabacılığın bir ölçüde aile işi olarak yürütüldüğü, hemşehrilik, akrabalık, hısımlık gibi ilişkilerin halen güçlü olduğu Adalar’da sosyal, siyasal ve ekonomik bağlar bu ilişkiler üzerinde şekilleniyor. Turizm endüstrisinin yarattığı kazanç ve kâr paylaşımı dalgası da bu ilişkiler içinde paylaşılıyor. Bugüne kadar faytonculuğu turizm endüstrisinden koparmak için yapılan tüm önerilerin (büyük ve küçük turların iptal edilmesi, fayton sayısının azaltılması vb.) gündeme dahi alınmaması ve Faytoncular Odası’nın at ölümlerini engelleyecek hiç bir iyileşme planı yaratmaması bu durum gözönüne alındığında şaşırtıcı olmamalı. “Biz de yönetmeliklerin uygulanmasını istiyoruz, ancak asıl sorun akülüler ve bisikletler vs.” diyerek soruna kendi dışındaki gelişmeleri işaret ederek çözüm arayan Faytoncular Esnaf Odası’nın tavrı da bu durumun göstergelerinden sadece biri.
Çözüm nerede?
Kuşkusuz Adalar’da süregiden “fayton sorunu” etrafındaki tartışmaların farklı yönleri var. “Faytonlar kalkarsa atlar ne olacak?”, “Ada ulaşımı nasıl sağlanacak?”, “Faytoncular ve faytoncu aileleri nasıl geçinecek, nasıl yaşayacak?”, “Ekonomisi bütünüyle turizme mahkum edilen Adalar’da yaşam nasıl olacak?” gibi sorular bizi bekliyor. Faytonların kalkması ya da kalmasını öngören muhtemel gelişmelerin Adalar’ın geleceğiyle, nasıl bir Adalar bütünü istediğimizle, bu gelişmelere müdahale kanalları bulup bulamayacağımızla, söz ve karar hakkımızı kabul ettirmek için göstereceğimiz direniş ve dayanışmanın boyutuyla yakından ilgili olduğunu söylemeye gerek yok.
Yine de bilmeyenler için sorunun faytoncuların ekonomik geleceğiyle ilgili kısmının İBB’yle yürütülen taksi plakaları, tazminat bedelleri, Adalar’a gelecek yeni elektrikli araçların kullanım hakkı vb. pazarlıklarla yürüdüğünü ekleyelim.
“Faytonlar kalkarsa atlar sucuk olacak” diyen arkadaşlara ise, atların zaten fayton sezonunda kitlesel olarak nasıl öldürüldüğünü, her sene sezon bitiminde iş göremez hale geldiği için “fayton çıkması” denilerek İstanbul’a gönderilen atlara neler olduğunun bilindiğini ve her sene 400’ü aşkın yeni ata neden ihtiyaç duyulduğunu ayrıca sormak gerekiyor. İlçe Tarım Müdürlüğü’nün verdiği rakamlarla Adalar’a yaklaşık olarak neden 2014’te 480, 2015’te 670, 2016’da 410 yeni at girdiğini ve Faytoncular Esnaf Odası’nın bu sene de neden 400’ü aşkın yeni ata ihtiyaç duyduğunu da ayrıca düşünmek gerekiyor!
Faytonlar kalkarsa ada motorlu araçlara, elektrikli araçlara açılır diyenlere ise, tüm faytoncuların kendi elektrikli araçlarıyla ahırlara gidip geldiğini, Adalar Belediyesi’nin belediyeye gelir sağlamak amacıyla gelişigüzel dağıttığı plakalar dahil kaçak olarak Adalar’a sokulan 5 bini aşkın elektrikli aracın, 100 civarı motorlu aracın “faytonlar varlığını korumasına rağmen” sokaklarda cirit attığını hatırlatmak gerekiyor. Kayıtsız olanlar hariç, imar affıyla birlikte 1000’e yakın usulsüz imar uygulamasının af kapsamına sokulduğunu ve bunun da faytonlarla bir ilgisi olmadığını bilmeyenler için biz söyleyelim.
Dolayısıyla faytonların varlığıyla, Adalar’ın imar ve ulaşım sorunu arasında bugün artık doğrudan bir ilişki bulunmuyor. Faytonların Adalar’ın ulaşım aracı olma niteliğini uzun zaman önce yitirdiğini, özellikle Büyükada’da bir turizm enstrümanı haline geldiğini, bu turizm dalgasına karşı yaşam hakkını savunmanın usulsüz imar uygulamalarıyla ve akülü araçlarla mücadele için de bir şart haline geldiğini tekrar vurgulamak gerekiyor.
Çözüm ise yıllardır tüm toplantılarda, forumlarda ve eylemlerde söylediğimiz o çok basit ve anlaşılır şeyden ibaret: Adalar’ın temel ulaşım şekli yürümek ve bisiklete binmektir! Hayvan çalıştırmaya ve hayvan köleliğine dayanan bir ulaşım sistemi olamaz. Dahası Adalar’ın tüm yolları yürüme ve bisiklet yoludur. Yaşlı ve hasta kişiler için kentsel sit bölgelerinde hizmet verecek küçük çaplı elektrikli toplu taşıma araçları dışında, turizme yönelik dominant araçlar, ister akülü ister motorlu ister atlı olsun doğal, tarihi ve kültürel sit alanı olan Adalar için bir ulaşım aracı olarak düşünülemez!
Turist olarak Ada’ya geldik neye bineceğiz diye soranlara verilecek cevabımız ise çoktan hazır. Siz selfie çekiyorsunuz atlar ölüyor, bizim gibi yapın: Yürüyün!
Dipnotlar:
(1) Bu konularda Heybeliada Forumu ve Adalar Savunması’nın 2014 yılında hazırladığı ve 2016 yılında güncellediği ‘Adalar’da Atlar ve Faytonlar’ başlıklı rapor ve hayvan hakları savunucularının Dokuz Ada Bir Deniz’de yer alan çeşitli makale ve öneriler bu konuda önemli bir bilgi birikimi oluşturuyor.
(2) Son aylarda fayton sahiplerinin de dört elle sarıldığı bu “kültür mirası” edebiyatı aslında yabancısı olduğumuz bir şey değil. Adalar söz konusu olduğunda her tür doğal, tarihi, sosyal ve kültürel varlığı; canlı, yaşayan, doğanın ve mahallenin bir parçası olarak değil, bir“hafıza objesi”olarak etiketleyerek birer proje ve STK girişimi haline getiren bu tür yaklaşımlar gayet tanıdık. Sosyal, siyasal, ekonomik gerçeklikle bağı olmayan, dahası şiddet ve sömürünün her biçimini içeren ilişkileri gizlemeye ve bu ilişkiler içinde kendine yer açmaya odaklanmış bu “kültür mirası” anlayışının sonuçlarını da yakından tanıyoruz. Daha önce Yassıada Demokrasi Adası Olsun diyerek “kültür mirası” ve “hafıza mekanı” kampanyaları yapan, “kültür turizmi” kapsamında kalkınma ajansı fonlarıyla projeler yürüten grupların, Yassıada betondan bir “kültür mirası ve hafıza mekanı” objesine dönüştürüldüğünde ya da Adalar turizm acentaları tarafından yağmalanarak bir “kültürel miras markası” haline gelmeye başladığında bu süreçte hiç bir sorumlulukları yokmuşçasına “Ama bizim istediğimiz bu değildi” demelerine de alışkınız. Bu tür STK’cılık oynayan kişi ve gruplar için ne fayton sahipleri ve seyahat acentaları tarafından bölüşülen milyonlarca liralık fayton ekonomisi rantı, ne her sene yüzlerce atın ölümü, ne de sezonluk faytoncuların çalışma ve yaşam koşulları turistik “kültür mirası” tartışmaları içinde maalesef yer bulamıyor.
(3) Cox, Samuel Sullivan,(1887); The isles of the Princes or The pleasures of Prinkipo, syf . 163
(4) Yönetmeliklerde bir kişiye kayıtlı tek bir fayton ve 4 at olabilir denmesine rağmen, kayıtlara göre sadece 40 faytoncunun 1 faytonu var. Geri kalan yaklaşık 180 fayton aynı soyadını taşıyan yaklaşık 30 ailenin elinde toplanmış durumda.